Kuşkusuz ABde Türkiye ile ilgili çevreler, bu gelişmeleri yakından izliyor. Bazı Avrupalı diplomatlar özel konuşmalarda hoşnutsuzluklarını da ifade ediyorlar. Bunun bir nedeni, Batılıların - nedeni ne olursa olsun - siyasi yasaklara ve kısıtlamalara karşı olmasıdır.YSKnın kararı da bu çerçevede değerlendiriliyor. Türkiyede son yapılan yasal düzenlemeler ile yürürlükte kalan bazı yasa maddeleri arasındaki çelişkinin bir "anormallik" yarattığı belirtiliyor. Bir de, bu olayın (tam İlerleme Raporunun yayımlanması arifesinde) gerçekleşmesi, zamanlama olarak da bir talihsizlik olarak görülüyor. Nitekim 9 Ekimde açıklanacak olan raporda 4 siyasi lidere konan yasağın "olumsuzluklar" bölümünde yer alacağı muhakkak...***Bu, Türkiyenin AB yolunu ne ölçüde tıkar? Kopenhag zirvesinden çıkacak kararı ne kadar etkiler?Bir analistin deyişi ile "eğer ABnin Kopenhagda Türkiyeye bir tarih vermeye niyeti varsa, bu olay bir engel oluşturmaz".Evet, YSKnın kararı Brükselde ve hele Strasbourgda hoş karşılanmadı. Bu, Türkiyenin üyeliğine sıcak bakmayanların eline bir bahane daha verdi.Muhakkak ki Türkiye açısından böyle bir durumun ortaya çıkmaması çok daha rahatlatıcı - ve de inandırıcı - olurdu. Şimdi
<#comment>#comment>Almanya’daki seçimler ve Irak krizi gibi ivedi konularla meşgul olan Avrupa’nın - ve uluslararası camianın - Türkiye’de Yüksek Seçim Kurulu’nun Recep Tayyip Erdoğan ve diğer üç siyasetçi hakkındaki karara pek ilgi göstermemesini doğal karşılamak gerek. Nitekim dünya basını da bu konudaki haberi vermekle yetindi ve üzerinde fazla durmadı. AB yetkililerinden de fazla ses çıkmadı.
Kuşkusuz AB’de Türkiye ile ilgili çevreler, bu gelişmeleri yakından izliyor. Bazı Avrupalı diplomatlar özel konuşmalarda hoşnutsuzluklarını da ifade ediyorlar. Bunun bir nedeni, Batılıların - nedeni ne olursa olsun - siyasi yasaklara ve kısıtlamalara karşı olmasıdır.
YSK’nın kararı da bu çerçevede değerlendiriliyor. Türkiye’de son yapılan yasal düzenlemeler ile yürürlükte kalan bazı yasa maddeleri arasındaki çelişkinin bir "anormallik" yarattığı belirtiliyor. Bir de, bu olayın (tam İlerleme Raporu’nun yayımlanması arifesinde) gerçekleşmesi, zamanlama olarak da bir talihsizlik olarak görülüyor. Nitekim 9 Ekim’de açıklanacak olan raporda 4 siyasi lidere konan yasağın "olumsuzluklar" bölümünde yer alacağı muhakkak...
***
Bu, Türkiye’nin AB yolunu ne ölçüde tıkar? Kopenhag
Ancak geri planda kalan iki seçim daha yapıldı Avrupada. Biri Slovakyada, diğeri de Makedonyada. Aslında bu iki seçim de Türkiyeyi yakından ilgilendirir. İkisinde de sonuç, Türkiye açısından memnuniyet verici...***ALMANYAda nefes kesen oy sayımının ardından çıkan tablo çok ilginç: Aslında Gerhard Schröderin Sosyal Demokratları (SPD) galip gelmedi. Hatta geçen seçimlere oranla epey oy da kaybetti. Ama iktidarı gene de ele geçirdi. O da Yeşiller sayesinde...İktidar ikilisinin kıl payı ile öne geçmesinde, kuşkusuz bu cenaha kayan Türk oylarının da payı var. Önceki gün belirttiğimiz gibi "Türk oy gücü" bu kez kendini gösterdi. Sonuçta 3 Türk de Meclise girmeyi başardı.Almanyadaki Türk kökenli seçmenler kendi çıkarları açısından "kırmızı - yeşil" koalisyonunun işbaşında kalmasını istiyordu. Tıpkı Ankaranın da istediği gibi. Schröder - Fischer ikilisinin hükümette olması, Türkiyenin AB yolundaki ilerlemesini kolaylaştırabilir.Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Gürelin bir an önce Berline gidip, Schröder ile görüşmesinde büyük yarar vardır. (Keşke bunu bizzat Başbakan yapabilse)...***SLOVAKYAdaki seçimlerin ilginç yanı, ABnin (ve NATOnun) etkinliğini ortaya koymasıdır.Bu ülkedeki seçimlerin
<#comment>#comment>Bu başlığı Türkiye açısından özellikle Almanya için koyduk. Gerçekten Alman seçimlerinden Schröder - Fischer ikilisinin galip gelmesi, gerek Almanya’daki Türklerin, gerekse Türkiye’nin AB ve de Almanya ile ilişkilerinin hayrına...
Ancak geri planda kalan iki seçim daha yapıldı Avrupa’da. Biri Slovakya’da, diğeri de Makedonya’da. Aslında bu iki seçim de Türkiye’yi yakından ilgilendirir. İkisinde de sonuç, Türkiye açısından memnuniyet verici...
***
ALMANYA’da nefes kesen oy sayımının ardından çıkan tablo çok ilginç: Aslında Gerhard Schröder’in Sosyal Demokratları (SPD) galip gelmedi. Hatta geçen seçimlere oranla epey oy da kaybetti. Ama iktidarı gene de ele geçirdi. O da Yeşiller sayesinde...
İktidar ikilisinin kıl payı ile öne geçmesinde, kuşkusuz bu cenaha kayan Türk oylarının da payı var. Önceki gün belirttiğimiz gibi "Türk oy gücü" bu kez kendini gösterdi. Sonuçta 3 Türk de Meclis’e girmeyi başardı.
Almanya’daki Türk kökenli seçmenler kendi çıkarları açısından "kırmızı - yeşil" koalisyonunun işbaşında kalmasını istiyordu. Tıpkı Ankara’nın da istediği gibi. Schröder - Fischer ikilisinin hükümette olması, Türkiye’nin AB yolundaki ilerlemesini
Kamuoyu araştırmaları (dünkü yayınlara göre), Gerhard Schröderin Sosyal Demokrat Partisini (SPD), rakibi Edmund Stoiberin Hıristiyan Demokrat Partisinden (CDU) yüzde 1.5 - 2 kadar önde gösteriyor.Kampanyanın başlarında CDU bir hayli (yüzde 7 - 8) önde gidiyordu. Stoiber özellikle işsizlik, ekonomik durgunluk ve göçmen sorunlarında iktidara yükleniyor ve puan topluyordu. Daha sonra, iki konu Schröderin adeta imdadına yetişti: Sel felaketi ve Irak. Şansölye doğal afet anında başarılı bir performans gösterdi. Başkan Bushun Iraka karşı sert çıkışı sırasında da, Almanyanın savaşa katılmak istemediğini söylemek cesaretini gösterdi... Ve böylece SPDyi CDU ile başa baş hale getirebildi.Eğer "kırmızılar" (SPD) gerçekten sandıktan birinci parti olarak çıkarsa ve eğer "yeşiller" de koalisyon ortağı olabilecek kadar sandalyeye sahip olursa, Almanyayı son dönemdeki iktidar, 4 yıl daha yönetecektir...***KAMPANYANIN başında görüldüğü gibi, halkın önemli bir kısmı aslında Schröderin icraatından pek memnun değil. Özellikle dört milyonu bulan işsiz sayısı ile kendini belli eden ekonomik sıkıntılar, hoşnutsuzluğun başında geliyor. Ama öte yandan Alman seçmenlerinin önemli bir kesimi de, muhafazakâr
<#comment>#comment>Sonuç anketlerde öngörüldüğü gibi gerçekleşecekse, yarınki Alman seçimlerinden bir "kırmızı - yeşil" koalisyonu çıkacak... Ve bu, hem Türkiye’nin, hem de Almanya’daki 2.3 milyon Türk’ün hayrına olacak...
Kamuoyu araştırmaları (dünkü yayınlara göre), Gerhard Schröder’in Sosyal Demokrat Partisi’ni (SPD), rakibi Edmund Stoiber’in Hıristiyan Demokrat Partisi’nden (CDU) yüzde 1.5 - 2 kadar önde gösteriyor.
Kampanyanın başlarında CDU bir hayli (yüzde 7 - 8) önde gidiyordu. Stoiber özellikle işsizlik, ekonomik durgunluk ve göçmen sorunlarında iktidara yükleniyor ve puan topluyordu. Daha sonra, iki konu Schröder’in adeta imdadına yetişti: Sel felaketi ve Irak. Şansölye doğal afet anında başarılı bir performans gösterdi. Başkan Bush’un Irak’a karşı sert çıkışı sırasında da, Almanya’nın savaşa katılmak istemediğini söylemek cesaretini gösterdi... Ve böylece SPD’yi CDU ile başa baş hale getirebildi.
Eğer "kırmızılar" (SPD) gerçekten sandıktan birinci parti olarak çıkarsa ve eğer "yeşiller" de koalisyon ortağı olabilecek kadar sandalyeye sahip olursa, Almanya’yı son dönemdeki iktidar, 4 yıl daha yönetecektir...
***
KAMPANYANIN başında görüldüğü gibi,
Türk basınındaki başlıklara bakılırsa, AB bu yolda. AB diplomatları, böyle bir eğilimden ve hatta Güney Kıbrısın 2004te üye olacak ülkeler listesinin dışında tutulması olasılığından söz ediyorlar.Bizim nüansların veya ayrıntıların büyük önem taşıdığı diplomasi haberlerini yüzeysel biçimde değerlendirme ve abartma huyumuz var. Kıbrısın üyeliği konusunda basınımızda çıkan haberler (ki bu daha çok Reuter ajansının bir İngiliz diplomatına atfen aktardığı değerlendirmeye dayanıyor), bizce prematüre bir memnunluk yaratmıştır.Gerçekten bu aşamada "Rum kesiminin AB üyeliğinin yattığını" söylemek için zaman henüz erken. Brükseldeki muhabirlerin yazılarında işaret edildiği gibi, bazı diplomatlar böyle bir "eğilimin belirmekte olduğunu" söylüyorlar. Reuter muhabiri, konuştuğu kaynağın buna bir sebep olarak da, Türkiyede seçim öncesinde, AB karşıtlarının eline koz vermemeyi gösterdiğini bildiriyor ki, böyle bir değerlendirmenin gerçeğe ne kadar uyduğunu da sormak lazım.***EVET, AB çevrelerinde Kıbrısı şimdi bölünmüş hali ile üye yapmanın sakıncalarını ve risklerini görmeye başlayanlar var. AB bünyesinde bu artık açıkça tartışılıyor da.Tabii bu önemli bir gelişme. Çünkü şimdiye kadar ABnin
<#comment>#comment>AB Kıbrıs adı altında adanın Rum kesimini üye olarak kabul etmekten vazgeçiyor mu?
Türk basınındaki başlıklara bakılırsa, AB bu yolda. AB diplomatları, böyle bir eğilimden ve hatta Güney Kıbrıs’ın 2004’te üye olacak ülkeler listesinin dışında tutulması olasılığından söz ediyorlar.
Bizim nüansların veya ayrıntıların büyük önem taşıdığı diplomasi haberlerini yüzeysel biçimde değerlendirme ve abartma huyumuz var. Kıbrıs’ın üyeliği konusunda basınımızda çıkan haberler (ki bu daha çok Reuter ajansının bir İngiliz diplomatına atfen aktardığı değerlendirmeye dayanıyor), bizce prematüre bir memnunluk yaratmıştır.
Gerçekten bu aşamada "Rum kesiminin AB üyeliğinin yattığını" söylemek için zaman henüz erken. Brüksel’deki muhabirlerin yazılarında işaret edildiği gibi, bazı diplomatlar böyle bir "eğilimin belirmekte olduğunu" söylüyorlar. Reuter muhabiri, konuştuğu kaynağın buna bir sebep olarak da, Türkiye’de seçim öncesinde, AB karşıtlarının eline koz vermemeyi gösterdiğini bildiriyor ki, böyle bir değerlendirmenin gerçeğe ne kadar uyduğunu da sormak lazım.
***
EVET, AB çevrelerinde Kıbrıs’ı şimdi bölünmüş hali ile üye yapmanın sakıncalarını ve