Vuracak, ama neden?

27 Temmuz 2002


<#comment>GÜN geçmiyor ki Washington’dan veya Londra’dan Irak’a karşı olası bir Amerikan askeri harekatının hazırlıkları ile ilgili bir haber gelmesin.
Bu ayın başlarında ABD basınına "sızan" (veya kasten sızdırılan) Pentagon’un bu konudaki "planları"nın yayımlanmasının ardından, bütün söylenenler ve yazılanlar, Bush yönetiminin "Irak’ı vurmak" konusunda kesin niyetli olduğunu gösteriyor. Bunun ne şekilde, ne zaman yapılacağı ise henüz belirsiz.
Önceki gün İngiliz Başbakanı Tony Blair ülkesinin de böyle bir harekata katılacağını söylerken kullandığı terimler dikkati çekti. Blair, "harekat yapıldığı zaman" şeklinde konuştu. Yani "harekat yapıldığı takdirde" demedi. Blair bu yüzden parlamentoda muhalefet tarafından soru - ve eleştiri - yağmuruna tutuldu. Dün de havayı yumuşatmak için operasyonun "hemen yakın" ("imminent") olmadığı teminatını verdi.
Bu terimin de ne anlama geldiği belli değil. Bu yılın sonuna doğru mu? Gelecek yılın başlarında mı? Her olasılık düşünülebilir...
* * *
IRAK’a karşı olası bir savaş durumundan etkilenecek ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ankara bunun hesaplarını yapmış ve bu konudaki kaygılarını da ABD ile (özellikle Savunma

Yazının Devamı

Hiç mi umut yok?..

26 Temmuz 2002

Başbakan daha önceki bir demecinde de erken seçim tartışmaları yüzünden, reform yasalarının Meclisten çıkması olanağının artık kalmadığını söylemişti.Ecevitin çizdiği karamsar tablo şunu gösteriyor: Meclis önümüzdeki pazartesi günü toplanacak, büyük olasılıkla seçim tarihini öncelikle belirleyecek, ama "AB yasaları" diye adlandırılan reformları görüşüp onaylamadan dağılacak...Dileriz, Meclis Ecevitin karamsarlığını yanlış çıkarır ve seçim tarihini belirlerken, aynı zamanda 2 - 3 haftalık "ekstra" bir çalışma ile, reform paketini yasalaştırır.Bu, hiç de imkansız, hatta zor bir iş değil. Yeter ki Mecliste temsil edilen partiler, ABD konusunda "siyasi irade"lerini, cesaretlerini ve de samimiyetlerini göstersinler...* * *Türkiyenin "AB umutları" tamamen buharlaşıyor mu?Eğer Meclis reformları ele almadan dağılır ve kasımda erken seçimler yapılırsa, aralık ayında Kopenhag zirvesinden üyelik müzakereleri için bir tarih almak, elbet mümkün olmayacaktır. AB Komisyonu yetkilisi Gunter Verheugen, önceki gün açık konuştu: "Kopenhag zirvesinden tarih çıkması konusunda Türkiye boşuna beklentiye girmesin... Şu ana kadar ne gerekli yasalar çıktı, ne uygulamaya geçildi. Bu şartlarda tarih vermek

Yazının Devamı

Hiç mi umut yok?..

26 Temmuz 2002


<#comment>AB treni kaçtı mı veya kaçıyor mu? Başbakan Bülent Ecevit’in dünkü demecine bakılırsa, seçim konusu gündeme getirilmeseydi, reform yolunda büyük adımlar atılabilirdi. "Şimdi bu fırsat bir ölçüde kaçırılmış bulunuyor"...
Başbakan daha önceki bir demecinde de erken seçim tartışmaları yüzünden, reform yasalarının Meclis’ten çıkması olanağının artık kalmadığını söylemişti.
Ecevit’in çizdiği karamsar tablo şunu gösteriyor: Meclis önümüzdeki pazartesi günü toplanacak, büyük olasılıkla seçim tarihini öncelikle belirleyecek, ama "AB yasaları" diye adlandırılan reformları görüşüp onaylamadan dağılacak...
Dileriz, Meclis Ecevit’in karamsarlığını yanlış çıkarır ve seçim tarihini belirlerken, aynı zamanda 2 - 3 haftalık "ekstra" bir çalışma ile, reform paketini yasalaştırır.
Bu, hiç de imkansız, hatta zor bir iş değil. Yeter ki Meclis’te temsil edilen partiler, ABD konusunda "siyasi irade"lerini, cesaretlerini ve de samimiyetlerini göstersinler...
* * *

Yazının Devamı

"Yarınödan önce "dün"ü yakalamalı...

19 Temmuz 2002


<#comment>Öyle görünüyor ki, bütün tartışmalara rağmen, Büyük Millet Meclisi "çok yakında" olağanüstü toplantıya çağrılacak. Bu tarih 22 Temmuz da olabilir, 1 Ağustos da... Her halükarda başta tasarlanan 1 Eylül’den önce olacağa benziyor.
Gene görünüşe göre bu "acele"nin nedeni, erken seçim tarihini belirlemek olduğu kadar, kısaca "AB yasaları" diye adlandırılan demokratik reformları görüşüp bir karara bağlamak arzusudur. Olağanüstü toplantıda gündemdeki "öncelikli" konu bu yasalar da olabilir, seçim tarihi de... Önemli olan "AB yasaları"nın nihayet "acil" olarak ele alınmasıdır. Şimdi bütün partiler bu konuda istekli görünüyorlar...
* * *
Partilerin bu yasal çalışmaları hızla tamamlanmak üzere, tatile çıkan milletvekillerini acele toplanmaya çağırmaları isabetli ve sevindirici bir gelişmedir.
Böylece Meclis, AB’nin üyelik müzakerelerine ilişkin takvimine yetişmek fırsatını elde etmektedir. Unutulmamalı ki, her ne kadar Türkiye ile ilgili karar aralık ayındaki Kopenhag zirvesinde verilecekse de, buna yön verecek olan İlerleme Raporu Ekim’de çıkacak, bu raporla ilgili çalışmalar 31 Ağustos’ta başlayacak, Eylül ayı boyunca da devam edecek.
Bu bakımdan

Yazının Devamı

Türkiye ABD’den farklı düşünüyor

18 Temmuz 2002


<#comment>Ankara ziyareti sırasında hep "Tükiye’nin Irak konusundaki görüşlerini öğrenmeye geldik" diyen ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’e sorduk: "Peki, Türk siyasi ve askeri liderlerinin görüşleri, Başkan Bush’un örneğin bir askeri harekat konusunda alacağı kararı ne kadar etkileyecek?"
Türkiye’den ayrılmadan önce İstanbul Havaalanı’ndaki VIP salonunda iki meslektaşımızla birlikte yaptığımız söyleşi sırasında Wolfowitz soruya şu yanıtı verdi: "Evet, buraya Türkiye’nin düşüncelerini almak ve bunları Başkan Bush’a aktarmak amacı ile geldim. Türkiye’nin görüşleri bizim için özel bir önem taşıyor... Fikir istemekten başka bir talebimiz olmadı. Bazı görüş farklılıklarına rağmen, demokratik bir Irak’ın kurulmasının Türkiye’nin de yararına olacağı konusunda geniş bir mutabakat var. Tabii (Başkan Bush tarafından) bir karar alındığı takdirde veya alındığı zaman, Türkiye kendi tavrını kendi belirleyecektir..."
* * *
Wolfowitz’in bu söylediklerinden - ve diğer sorularımıza yanıtlarından - şu sonuçları çıkarabiliriz:
• ABD gerçekten "stratejik müttefiki" olan Türkiye’nin Irak konusundaki görüşlerini bütün ayrıntıları ile öğrenmekte yarar görüyor. Bakan

Yazının Devamı

Dış politika değişmez, ama...

17 Temmuz 2002


<#comment>İsmail Cem’in yerine gelen yeni Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel’in, göreve başlarken söylediği şu söz doğru: "Bakan kim olursa olsun, dış politika, geleneksel bir devlet politikası olarak yürütülür. Farklılık sadece nüanslarda olabilir..."
Bu, Türkiye için de, bütün demokratik ülkeler için de geçerlidir.
Nitekim Türkiye’de hükümetlerin ve bu arada Dışişleri bakanlarının değiştiği dönemlerde, dış politika rotasında önemli bir sapma olmadığı "tecrübe ile sabit"...
Gürel’in yönetiminde de Türk diplomasisinin esas çizgisinden sapacağını düşünmek için bir neden yok.
Türkiye’nin dış politikası belli - ve sağlam - temellere dayanmıştır ve kurumlaşmıştır. İdeolojisi ve görüşleri çok farklı da olsa sırf bir Dışişleri bakanının bunu değiştirebileceğini düşünmek dahi yanlıştır. Kaldı ki, Gürel de böyle bir bakan değil...
* * *

Yazının Devamı

Zamanı mıydı?

16 Temmuz 2002


<#comment>Türk siyasi ve askeri liderleri, ABD’nin Irak’ta Saddam rejimine son vermek için tam olarak ne yapmayı düşündüğünü Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in bugün Ankara’da yapacağı temas sırasında öğrenmeyi umuyor... Tıpkı konuk yetkilinin bu görüşmelerde, Türk hükümetinin bu konudaki düşüncelerini ayrıntılı olarak öğrenmeyi ümit ettiği gibi...
Başkan Bush’un Irak hakkında neler düşündüğü - yani Bağdat’ta rejimin mutlaka değişmesini istediği - gayet açık. Bunu pazar günü TESEV’in düzenlediği konferansta Wolfowitz de dile getirdi. Washington’un henüz Saddam’ı saf dışı etmek için belirlenmiş, kesinleşmiş bir planı yok. Ama özellikle son günlerde çeşitli opsiyonlar üzerinde yoğun bir çalışma var. Bunu artık bilmeyen, duymayan kalmadı.
Bu bağlamda, Wolfowitz’in Ankara’ya ABD yönetimi tarafından hazırlanmış ve onaylanmış bir plan getirmediği doğrudur. Ama Bakan Yardımcısı’nın şu sırada çeşitli seçenekleri ve olanakları Türk siyasi ve askeri liderleri ile görüşmek ihtiyacını hissetmesi, artık kesin bir strateji belirleme aşamasına yaklaşıldığını gösteriyor.
***
Wolfowitz’in konuşması, ABD’nin Irak politikasındaki bazı temel parametrelere ışık tuttu.

Yazının Devamı

Kriz bir fırsat da olabilir...

13 Temmuz 2002


<#comment>Türkiye’deki hızlı siyasal gelişmeleri olduğu kadar, dış dünyanın buna gösterdiği büyük ilgiyi ve tepkileri izlemek de, heyecan verici olmaya başladı...
Diyebiliriz ki, Türkiye’nin iç politikası, dışarıda hiçbir dönemde bu derecede ilgi çekmemişti.
Yabancı gazetelerle ilişkilerimizden de biliyoruz: Dış basın Türkiye’deki siyasal gelişmeler bağlamında, ancak seçim, hükümet değişikliği veya darbe gibi "çarpıcı" haberlere yer verir. Sonucu belli olmayan bir hükümet içi sürtüşme, partiden veya Bakanlar Kurulu’ndan istifa, erken seçim lafı gibi "olaylar"a pek itibar etmez!
Daha doğrusu bu, yakın bir zamana kadar öyle idi.
Ya şimdi? İnanılmaz bir ilgi var. Sadece ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin değil, Avustralya’dan Kanada’ya kadar uzak diyarların medyaları dahi dakikası dakikasına olup bitenleri dikkatle izliyor. Tıpkı kendi diplomatlarının, hükümet yetkililerinin, finans çevrelerinin yaptığı gibi...
* * *

Yazının Devamı