Diplomasi kaybediyor, politika kazanıyor

12 Temmuz 2002


<#comment>Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in DSP’den ve bakanlık görevinden istifa etmesi, Türk siyaseti için bir kazanç, ama Türk diplomasisi için ise bir kayıp...
Diğer bir deyişle Cem’in iç politikada yeni bir oluşumun başını çekmesi, Türkiye’nin halen içinde bulunduğu kriz ortamında yeni bir umut oluşturuyor. Buna karşılık 5 yıldan beri yürüttüğü bakanlık görevinden ayrılması, dış politikada enerjik kararların ve girişimlerin çok zorunlu olduğu bir dönemde, doldurulması zor bir boşluk yaratıyor.
***
GERÇEKTEN İsmail Cem Türk diplomasisinin başı olarak birçok başarıya imza atmıştır. Yunan meslektaşı Yorgo Papandreu ile birlikte gerçekleştirdiği Ankara - Atina yakınlaşması, bu başarıların başında geliyor. Cem, Türkiye’nin AB ile bütünleşme politikasının mimarlarından biri olarak, ikili ve çok yanlı sayısız temaslarında, Avrupalılar tarafından da takdir edilen bir performans göstermiştir. Cem’in Türk dış politikasına getirmeye çalıştığı yeniliklerden biri de, Asya’dan Kara Afrika’ya ve Latin Amerika’ya kadar uzanan bir coğrafyada, çok yanlı, çok boyutlu ilişkilerdir. Nihayet Cem, Türkiye’nin bölgesel bir rol oynamasını sağlamış, Balkanlar’da, Kafkasya’da ve hele

Yazının Devamı

Clinton (ve ABD) neden AB’ye girmemizi istiyor?

11 Temmuz 2002


<#comment>Türk - Amerikan İşadamları Derneği (TABA)’nın konuğu olarak önceki gece İstanbul’da 700 seçkin kişiye hitap eden ABD eski Başkanı Bill Clinton’ın, konuşmasını "Avrupa Birliği yolunda Türkiye - Avrupa - ABD ilişkileri" başlığı altında sunması, kendi başına anlamlı. Clinton sadece Türk - Amerikan ilişkilerinden söz etmek yerine, AB ağırlıklı bir temayı işlemeyi ve bu konuda Türkiye’ye bazı önemli mesajlar vermeyi yeğledi. Hem de, kendi deyişi ile, "Türkiye’yi çok seven bir dost" olarak...
Clinton - aynı şekilde kendisini çok seven Türk halkına - Türkiye’nin AB üyeliğinin ne kadar önemli olduğunu ve ABD’nin bu vizyonun gerçekleşmesi için neden bu kadar çalıştığını anlattı.
"Türkiyesiz bir Avrupa’nın yapılanmasını düşünemiyorum" şeklindeki ifadeleri hararetli alkışlanan eski Başkan, "gerçek bir dost" sıfatı ile Türkiye’ye bazı önemli tavsiyelerde bulundu.
* * *
BİRİNCİ tavsiyesi, şimdiki siyasal kriz ile ilgili: "Bu tür sorunlar karşısında umutsuzluğa kapılmayın" dedi. "Her ülkenin benzer sorunları var. Siz de bunların üstesinden geleceksiniz."
İkinci mesajı, AB konusunda: "Bu bir tartışma konusu da olsa, AB’ye mutlaka girmeye çalışın" diyen

Yazının Devamı

Dış politika zorlanıyor

10 Temmuz 2002


<#comment>Türkiye’nin gündemindeki ivedi dış sorunlar dikkate alındığında, şimdiki siyasi krizin ne büyük bir talihsizlik olduğu kolayca anlaşılır.
AB ile ilişkilerden Kıbrıs görüşmelerine ve Irak’a karşı olası bir ABD operasyonuna kadar çeşitli sorunlar, cesur kararlar, enerjik girişimler ve dolayısı ile güçlü bir liderlik gerektirir.
Oysa Türkiye şu sırada böyle bir yetenekten yoksun.
Hükümetin başında hasta ve istifası istenen bir Başbakan var. Koalisyon ortakları arasında son zamanlarda (özellikle demokratik reformlar konusunda) ortaya çıkan anlaşmazlıklara, bir de DSP içindeki bölünme ekleniyor. Bir dizi yasa üzerinde çalışması beklenen Meclis ise tatilde!..
* * *
BAŞBAKAN Ecevit’in hastalandığı ve Başbakan Yardımcısı Bahçeli’nin AB ile ilintili "hassas sorunlar" üzerinde sert çıkışını yaptığı günden itibaren, zaten Türkiye’de bir belirsizlik başlamıştı. Türk diplomasisi istediği kadar dışarıda görüşlerini savunsun ve destek arasın, Ankara’nın sisli havası, sonuçta dışarıda (örneğin AB ve Kıbrıs gibi konularda) tereddütler, kuşkular yaratıyordu.

Yazının Devamı

Erkenseçim AB’ye engel mi?

9 Temmuz 2002


<#comment>Erken seçimler Türkiye’nin AB perspektifini nasıl etkiler? Eğer MHP lideri Devlet Bahçeli’nin önerdiği gibi Meclis eylülde olağanüstü toplantıya çağırılır ve seçimler 3 Kasım’da yapılırsa, Türkiye’nin AB’den aralık ayında müzakere tarihi alması mümkün mü? Yoksa seçim hayhuyu içinde, Türkiye "AB trenini" kaçırır mı?
AB dönem başkanlığını yeni tamamlamış olan İspanya’nın Dışişleri Bakanı Josef Pique’ye bu soruları dün Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK)’in İstanbul’da düzenlediği bir toplantıda sorduk.
Türkiye’ye aktif destek sağlayan İspanyol Bakan’ın bu konuda söyledikleri, erken seçim olsun ya da olmasın, üyelik sürecinin başlatılmasının Türkiye’nin malum şartları yerine getirmek konusundaki kararlılığına bağlı olduğunu gösteriyor. Bu sözlerden çıkan diğer bir anlam da, kasımda seçimlerin yapılmasının yıl sonunda Kopenhag zirvesinde, arzulanan tarihin belirlenmesini daha da zorlaştıracağıdır.
Diğer AB yetkilileri ile yaptığımız görüşmeler de, bunu doğruluyor. Yani daha açık bir deyişle, erken seçimler, aralık ayında Türkiye’nin lehinde bir karar çıkması olasılığını zayıflatıyor. Velev ki, Meclis daha erken toplanıp seçimlere kadar reform yasalarını

Yazının Devamı

Gene "hasta adam" olduk!

6 Temmuz 2002


<#comment>Dış basın nihayet şu başlığı koydu: "Avrupa’nın Hasta Adamı"... Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Batı’da kullanılan bu terimin şimdi yeniden - hem de "Times" gibi dünyaca ünlü, ciddi bir gazetenin başyazısında başlık olarak - kullanılması ne kadar acı...
Bir süredir - daha açıkçası Başbakan Ecevit’in hastalığından beri - dünya basını buna benzer terimler kullanarak Türkiye’nin içine düştüğü durumu yansıtıyor.
Örneğin uluslararası piyasalarda çok yakından izlenen "Financial Times" geçen pazartesi günkü bir yazısına "Türkiye’nin Hastalığı" başlığını koydu...
Dünyanın en saygın haftalık dergisi "The Economist"in Türkiye ile ilgili yazısının ikinci başlığı şöyle: "Bülent Ecevit hasta. İktidarda kalmakta ısrar ederse, Türkiye de hasta olmak riskini taşıyor"...
Hasılı dünya medyası şimdi Türkiye’yi başındaki "hasta adam"ı ön plana çıkararak ve onun yüzünden ülkenin de giderek "hasta düşmekte" olduğunu belirterek değerlendiriyor...
***

Yazının Devamı

AB niyeti lafta, reformlar rafta!

5 Temmuz 2002


<#comment>İlk bakışta AB konusu lafta kalıyor veya rafa kaldırılıyor. Diğer bir deyişle, AB üyelik yolunu açacak olan temel "siyasal reformlar" şimdi ikinci plana itiliyor ve koalisyonun devamı öncelik kazanıyor.
Aslında hükümet AB ile bütünleşme hedefini, "ABandone" (terk)etmiş değil. Üç koalisyon liderinin hafta başında yayımladığı ortak bildiride de bu teyid edildi.
Ama bildiride yer alan bazı ifadeler, AB’ye şimdiye kadar verilen önem ve öncelik konusunda ciddi kuşkular da yarattı. Örneğin şu ifade: "AB konusunda yürütülecek çalışmaların 57. hükümetin geleceğini olumsuz etkilemesine kesinlikle izin verilmeyecek"... Açıkçası bu cümlenin anlamı şu: Koalisyon bozulmasın da, gerekirse AB ile ilgili "ivedi" işler şimdilik kalsın...
***
BU bağlamda Başbakan Ecevit’in Ankara Temsilcimiz Fikret Bila’ya söyledikleri de bu izlenimi güçlendiriyor: "Bazı konularda farklı düşünüyoruz diye koalisyonun bozulması söz konusu olamaz. Kolay kolay bir kopma yaşanmaz"...
Aynı demecinde Ecevit, idam ve Kürtçe yayın ve öğrenim konularında "Sayın Bahçeli’den daha fazla esneklik ve anlayış beklemek doğru olmaz" diyor.

Yazının Devamı

ABD’ye ne oluyor?

4 Temmuz 2002


<#comment>Dünyanın tek süper gücü ABD’nin bugünlerde başı dertte. Hem de üstünlüğünü sergilediği dış politikadan güvenliğe, ekonomiden uluslararası etkinliğe kadar, çeşitli alanlarda...
Gerçekten son zamanlarda bir dizi olay, ABD’nin "tartışılmaz" kudretini "tartışılır" hale getirdi. ABD’de ve dünyanın çeşitli yerlerinde, şimdi "ABD’ye ne oluyor? Acaba eski gücünü mü yitiriyor? İnişe mi geçiyor" gibi soruların yanıtı aranıyor.
Kuşkusuz ABD şu sırada geçirdiği sıkıntılara rağmen - siyasi, askeri ve ekonomik gücü ile - gene dünyanın bir numaralı süper devleti. Şimdilik bu sıfatını kaybettirecek bir durum da yok ortada. Ama, en azından üstünlüklerini baskı altında tutan ve belki de zamanla gücünü zayıflatacak olan bazı faktörler de kendini belli etmeye başlıyor...
***
ABD son haftalarda (güvenlik veya terör kaygılarının yanı sıra) ekonomik veya finansal şoklarla sarsıldı.
"Enron"un ardından "WorldCom"un ve "Xerox"un milyarlarca dolarlık yolsuzluk skandalları, sadece büyük yatırımcıları değil, Wall Street’teki küçük tasarruf sahiplerini de perişan etti - ve daha da önemlisi - "Amerikan ekonomik sistemi"ne ağır bir darbe indirdi. Bu sistem ki, şimdiye kadar

Yazının Devamı

Kıbrıs Türk’ünün seçim mesajı

3 Temmuz 2002


<#comment>KKTC’de pazar günü yapılan yerel seçimlerin sonucu, "belediye sınırları"nı aşan önemli bir siyasal anlam taşıyor.
Halkın geniş bir kesiminin verdiği mesaj, çözüm ve AB üyeliğini istediği ve bugünkü politikalardan hoşnutsuzluk duyduğudur.
Gerçi yerel seçimlerde kentin veya köyün çevre, yol, su, sağlık vs. gibi sorunları ön planda yer alır, çeşitli partilere mensup adayların kişiliği de sonuç üzerinde etkili olur.
KKTC’deki belediye seçimlerinde de bu koşullar rol oynadı tabii. Ama iktidar partisi sağcı UBP’nin gerilemesine, buna karşılık solcu CTP’nin büyük başarı kazanmasına esas yol açan, siyasi faktör oldu.
* * *
BAŞBAKAN Derviş Eroğlu’nun Ulusal Birlik Partisi (UBP) 28 belediyeden 16’sını kazandı; ama nüfusun yarısından fazlasının toplandığı üç önemli kentin - Lefkoşa, Magosa ve Girne’nin - yönetimini kaybetti.

Yazının Devamı