Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AVRUPA Birliği'nin geçen Aralık'ta Lüksemburg zirvesinde Türkiye'yi adaylar listesine almamasının tarihi bir hata olduğunu artık kabul etmeyen yok. Belki Alman ve Yunan yetkilileri hala bunu resmen söylemekten çekiniyorlar, ama Bonn'da ve hatta Atina'da o kararın yanlışlığını şimdi kabul eden ve bunu özel konuşmalarda belirten epey insan var. Alman basını dahil, AB ülkelerinin gazeteleri, bugünlerde bu görüşü ifade eden yazılarla dolu...
İstanbul'da düzenlenen "Yeni Atlantik Girişimi (NAI) Konferansı'na katılan Amerikalı ve Avrupalı diplomatlardan ve analistlerden AB'nin Türkiye'yi diğer adayların arasına almamakla ne kadar büyük bir gaf yaptığını belirten bol bol sözler duyduk...
Richard Holbrooke, son Kıbrıs misyonunun başarısızlıkla sonuçlanmasının kabahatini kısmen, AB'ye yükledi... Önceki gün AB'den sorumlu Fransız Bakan Pierre Moscovici AB'nin Türkiye'ye karşı sergilediği zihniyeti değiştirmesi ve şimdi bir jest yapması gerektiğini söyledi... Daha ilginci, önümüzdeki Temmuz'da AB'nin başkanlığını devralacak olan Avusturya'nın Cumhurbaşkanı Thomas Klestil de ülkesinin, Türkiye konusunda AB'nin aldığı tavrı beğenmediğini ortaya koyan ifadeler kullandı ve bu politikanın değiştirilmesi lüzumuna işaret etti...
* * *
BUNLARIN hepsi iyi. Ama bu, AB'nin bundan sonraki politikasına ne ölçüde yansıyacak? Diğer bir deyişle, AB örneğin gelecek ay Cardiff'te yapılacak zirvede, eski kararı değiştirip, Türkiye'yi, adaylar listesine dahil edebilir mi?
AB'nin Cardiff zirvesinde açıkça bir "U dönüşü" yaparak böyle bir karar alması olasılığı çok zayıf görünüyor. Ama, AB yetkililerinin ve etkin üye ülkelerin Türkiye'yi tatmin edecek formül arayışları içinde oldukları kesin. Bunların başında şimdiki dönem Başkanı İngiltere var.
İngiliz diplomasisi bir süredir "Lüksemburg hatası"nı düzeltmeye ve Türkiye'yi AB'nin genişleme sürecine dahil etmeye yönelik bir egzersizin içinde. İngiliz Dışişleri Bakanı Robin Cook'un bunu Cardiff'ten önce, daha iyi formüle edebilmek için 19 Mayıs'ta Ankara'ya gelmesi bekleniyor.
Yukarda belirttiğimiz gibi, Cardiff zirvesinden Lüksemburg kararını iptal eden, "affedersiniz yanlışlık oldu, şimdi sizi aday kabul ediyoruz" gibi bir mesaj beklemek hayalcilik olur. Şu anda AB'nin başını çeken İngiltere'nin yapmak istediği şey, topluluk içindeki dengeleri (ve özellikle "Almanya faktörü"nü de) dikkate alarak - ve de diplomaside malum hünerini kullanarak - Türkiye'yi tatmin edecek bir formül bulmaktır.
Bu formülün tam olarak ne olduğunu bilemiyoruz. Ama bunun AB'nin geçenlerde hazırladığı "Avrupa stratejisi" doğrultusunda bir düşünceye dayandığı anlaşılıyor. Bu tasarı daha önce öne sürülen şartlar bir yana bırakılarak, ancak açıkça aday lafı da edilmeden, Türkiye ile AB arasında sıkı organik bağlar kurmayı öngörüyor.
Tabii bu fikirler kağıda döküldüğünde, bunun gerçekte Türkiye'nin üyelik perspektifini ne kadar açtığı, "Lüksemburg hatası"nı ne ölçüde düzelttiği daha iyi anlaşılacak.
* * *
CARDİFF'te Lüksemburg'dan daha olumlu bir sonucun alınması için, kuşkusuz esas sorumluluk, hatayı yapan tarafa, yani AB'ye düşüyor. Ancak bu süreçte, Türkiye'nin de yapması gereken şeyler var.
Lüksemburg'dan bu yana, "kilit" mevkideki Almanya ile ilişkilere, daha fazla gölge düşmüştür. Bunu düzeltmek gerek. Kinkel'in Ankara'ya gelmesi ve hükümetin yeni bir tavır ortaya koyması yararlı olacaktır...
Gene Lüksemburg'dan bu yana, insan hakları dahil, AB'nin hassas olduğu konularda, hatta ekonomik alanda, gerekli adımlar pek atılmamıştır. Cardiff'e kadar olan kısa sürede, bu yönde bir hareketlilik şart...
26 Mayıs'ta AB - Türkiye Ortaklık Konseyi toplanacak. Hükümetin buna katılıp katılmayacağı henüz belli değil. Yunan engeline tepki olarak veya herhangi başka bir nedenle küsüp, Konsey'e gitmemekle bir şey elde edilmez.
AB ile ilişkiler konusunda son günlerde oluşan müsait havayı fiilen kazanca dönüştürmek için, akılcı ve pragmatik davranmak gerekiyor...



Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr