Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       TÜRKİYE, AB üyeliğinin gerçekleşmesini ne kadar mümkün görüyor? AB'nin Türkiye konusundaki hedefleri ve niyetleri nedir? Türkiye'nin AB ile ilişkileri, Ankara'nın dış politikasını ve Batı'ya karşı tutumunu ne ölçüde etkiler? Türkiye, AB'ye giremezse, Avrupa ve Batı ile ilişkileri ne şekil alabilir?..
       Washington'da "Türkiye'nin Batı ile İlişkileri" konusunda düzenlenen 2 günlük seminerin gündemindeki sorulardan bazısı bu idi. Diplomat, akademisyen ve yazarlardan oluşan Türk, Amerikalı ve Avrupalı konuşmacılar ve diğer katılanlar bu konuları enine boyuna tartıştı.
       Yapılan konuşmalar, üç grubun özellikle Türkiye - AB ilişkileri konusunda farklı düşüncelere sahip olduğunu ortaya koydu. Ama asıl ilginç olan, bu alandaki "ABD - AB farkı"dır...
       * * *
       ARALARINDA bizim de bulunduğumuz Türk konuşmacılar, Lüksemburg kararının haksızlığını etraflıca anlattı, bunun AB ile bütünleşmeyi hayal eden Türkiye için bir şok olduğunu, sonuçta bunun Ankara'nın Avrupa'ya karşı tavrını ve bir ölçüde Türk dış politikasını etkilemeye başladığını belirtti. Ancak Türk konuşmacılar, Türkiye'nin dış ilişkilerinde sahip olduğu çeşitli opsiyonları kullanmakla beraber, temel politikalarını (ve Batı ile bağlarını) kökten değiştirmeyeceği görüşünü de ifade ettiler.
      
Avrupalı konuşmacıların bir kısmı Lüksemburg kararının yanlışlığını kabul etmekle beraber, AB'nin Türkiye'ye kapısını kapatmadığını, Ankara'nın diyaloğu kesmemesi ve Avrupa stratejisinde yerini alması gerektiğini belirtti. Ancak Alman ve Yunanlı konuşmacıların söyledikleri, bilinen çeşitli nedenlerden Türkiye'nin AB üyeliğini - hatta eşit statüde adaylığını da - engellemeye devam edeceklerini açıkça ortaya koydu.
      
Amerikalı konuşmacılara gelince, onlar AB'nin Türkiye'ye karşı tavrını sert şekilde eleştirerek Avrupalıları Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştıracak haksız ve hatalı bir tavır almakla suçladılar. Bazısı Türkiye'nin AB kriterlerine tam uymadığını belirtmekle beraber, Türklerin Avrupa'dan - ve Batı'dan - uzaklaştırılmaması gereğini de savundular.
       * * *
       ABD ile AB'nin tutumlarındaki bu çelişki, Washington ile Brüksel'in (daha doğrusu bazı AB merkezlerinin) Türkiye'ye bakış açılarının - ve çıkarlarının - farklı olmasından kaynaklanıyor.
       Washington'un Avrupalılardan farklı düşünmesinin nedenlerini şöyle özetleyebiliriz:
       * ABD, Türkiye'nin jeostratejik durumuna büyük değer veriyor ve onun Avrupa ile bütünleşmesini önemli sayıyor. AB'nin bakış açısı öyle değil. Örneğin Almanya, Türkiye'nin bölgedeki konumu ve dengedeki önemi ile fazla ilgili değil (onun stratejisinde Doğu Avrupa ve hatta Rusya daha önemli). Bir Alman akademisyeni açık konuştu: AB, sınırlarının ta Irak'a, İran'a ve Suriye'ye kadar uzanmasını istemez... Oysa bu coğrafik konum, Washington'un gözünde büyük stratejik değer taşır...
       * ABD Türkiye'nin reddedilmesi sonucunda Türkiye'nin Avrupa'dan ve hatta Batı'dan uzaklaşmasından kaygı duyuyor. Bu, Ankara'nın iç ve dış politikasında değişikliklere yol açabilir. Bölgedeki dengeler dahi değişebilir... Avrupalılar ise bunu o kadar dert edinmiyorlar...
       * ABD'nin diğer bir kaygısı, AB'nin aldığı tavrın, Kıbrıs'ta gerginliği artıracağı, Türk - Yunan ilişkilerini daha da bozacağıdır. AB ise bir yandan Türkiye eşit adaylık statüsü vermemekte diğer yandan da Güney Kıbrıs'la müzakereleri başlatma kararında ısrar ediyor. Bir ABD'li yetkili bize AB'nin bu tavrının dolaylı olarak Türk - ABD ilişkilerini de olumsuz etkileyebileceğini söylerken şu argümanı kullandı: "Türkiye AB'ye kızarken, Kıbrıs ve Türk - Yunan ilişkileri konusunda sertleşiyor. Gerginlik artıyor ve çatışma tehlikesi doğuyor. O zaman da ABD'ye iş düşüyor"...
       SONUÇ: Bu kısa dizimizin sonunda özetle şöyle diyebiliriz: Türk - ABD ilişkileri birçok alanda iyi gidiyor. Ama pürüzler de çok. Bunların gelişen bağları bozmamasına birlikte çalışmak gerek. Zor iş, ama temel ortak çıkarlar bunu gerektiriyor...



Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr