Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tabii ki Ankara’ya “istişare” için çağrılan Washington Büyükelçisi Namık Tan, görevine geri gönderilecekti...
Tabii ki ABD’ye üst düzey ziyaretlere konan yasak kaldırılacak ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12-13 Nisan’da düzenlenecek bir konferans vesilesiyle Washington’a gidecekti...
Ne yapılmalıydı yani? “Geri adım atmış” görünmemek için Büyükelçi Washington’daki görevinin başına gönderilmemeli miydi? Aynı şekilde Başbakan da Washington ziyaretini iptal mi etmeliydi?
Bazıları (bu arada muhalefet çevreleri) hükümetin “geri adımı”nı eleştirirken, teslimiyetçi bir davranış gösterdiğini öne sürdüler.
Oysa bu kararda eleştirilecek nokta, hükümetin bu krizi gereğinden fazla uzattığıdır.
Evet, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin Ermeni tasarısını kabul etmesinden sonra, tepki göstermek, diplomaside sıkça başvurulan yöntemle, “istişare” amacıyla Büyükelçi’yi başkente çağırmak, alınan kararı resmi bir açıklamayla kınamak, muhatapları uyarmak doğal.
Ama bu tür tepkilerin ölçülü ve kısa süreli olması gerek. Bunu daha önce de yazmıştık: Bu olayda “orantısız tepki” gösterildi. Obama yönetiminin “mesajı” alması için krizi bu kadar uzatmaya gerek yoktu. Nitekim olaydan hemen sonra Washington’un Ankara’nın ilk tepkisini ve uyarısını dikkate aldığı anlaşıldı... Kaldı ki, krizin uzatılması ve bu kritik dönemde Washington’da meydanın boş bırakılması, pratikte iyi olmadı...

“Kritik nisan”
Neyse, gecikmeli de olsa, Büyükelçi’nin görevine dönüşü ve Başbakan’ın Washington’a gidişiyle ilgili kararın alınmış olması ve krizin daha uzatılmaması önemli...
Ama bu konuda zihinlerdeki soru işaretleri tamamen ortadan kalkmış değil. Acaba Komite’de alınan karar şimdi Meclis Genel Kurulu’na gidecek mi? Orada onaylanabilir mi? Başkan Obama 24 Nisan mesajında “soykırım” diyecek mi?
Bunların hiçbirinin olmamamsı ihtimali yüksek. Yönetimin buna izin vermeyeceğine dair işaretler var. Tabii önümüzdeki günlerde yönetimin ve bizzat Obama’nın daha aktif olarak devreye girerek bunu kanıtlaması gerek...
Geçen hafta İstanbul’a gelen bir Kongre heyetiyle yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz izlenim, Türk-Amerikan ilişkilerindeki “kritik nisan” ayının kazasız belasız atlatılabileceği yönündedir.
Ama bu mesele gene Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam edecek. Bunu konuştuğumuz Amerikalılar da kabul ediyor. Daha ileride bu tasarının Kongre’ye yeniden getirilmeyeceği ne malum? Gelecek yıl Obama’nın 24 Nisan mesajında “soykırım” demesi için baskıların gene haftalar öncesinde yoğunlaşmayacağını kim garanti edebilir?...

“Kışkırtıcı etken”
Bu sorun Türk-Amerikan ilişkilerinde bir “kışkırtıcı etken” haline gelmiştir. Bu her yıl iki ülke arasında gerginlik yaratmakta, iki tarafın da enerjisini bu krizi çözmek için harcamasına yol açmaktadır. Dolayısıyla Ankara’nın, sadece ABD ile değil, pek çok ülkeyle bu nedenle çıkan krizleri önleyecek yeni stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Bu konuda neler yapılabileceğini geçenlerde bir yazımızda belirtmiştik.
Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ermeni diasporasıyla temas kurulmasının düşünüldüğünü söylemesi önemli bir gelişmedir.
Kuşkusuz Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi bu konuda en etkin faktör olacaktır. Ancak şu sırada sürecin tıkanmış olması fazla umut vermiyor. Velev ki önümüzdeki hafta Obama’nın Washington’da Erdoğan ve Ermenistan lideri Sarkisyan ile yapacağı görüşmelerden olumlu bir sonuç çıksın...