Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD’nin Türkiye’deki yeni Büyükelçisi Francis J. Ricciardone’nin son beyanları, günlerden beri siyasi çevrelerde ve medyada hararetle tartışılıyor.
Bu tartışmalardaki argümanları bir an için kenara bırakıp Büyükelçi’nin söylediklerini, daha geniş bir çerçeve içinde ele alarak, Obama yönetiminin dış politikadaki yeni bir yaklaşımına dikkatleri çekmek istiyorum.
Son yıllarda ABD, çeşitli devletleri ve özellikle Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini “reel politik” ilkesine oturtmuştur. Bu nedenle Washington, kendi çıkarları uğruna, otoriter rejimlerle de sıkı bağlar kurmuş, bu ülkelerdeki insan haklarının ihlalini, ağır baskıları, görmezlikten gelmiştir.
ABD’nin bu gibi hallerde olaylara seyirci kalması, suskun davranması, zaman zaman eleştiri ve şikâyetlere hedef olmuştur. Bu ülkelerde özellikle muhalif çevreler (ki bunların arasında özgürlük için hayatlarını bile tehlikeye atan aydınlar ve yazarlar da vardır) ABD’nin ilgisiz davranmasından düş kırıklığına uğramış ve hatta Washington’u otoriter rejimlerin yanında yer almakla suçlamıştır.

Evrensel değerler
Başkan Obama iş başına geçtikten hemen sonra yaptığı konuşmalarda, dış politikada da özgürlük, insan hakları, demokrasi gibi değerlere önem ve öncelik vereceğini söylemişti. Amerikan lideri İslam dünyasına açılımının ilk aşamasında, İstanbul’da ve ardından Kahire’de yaptığı konuşmalarda da bu evrensel değerleri savunmuş ve bu yönde reformların benimsenmesine verdiği önemi vurgulamıştı.
Mısır’daki halk hareketi, Washington’u bu yeni anlayışa uygun bir tavır almaya zorladı. Gerçi başta Obama yönetimi (daha önce Tunus’taki olaylar karşısında olduğu gibi) temkinli ve çekingen bir davranış sergiledi, ama sonra, daha ilkeli ve kesin bir duruş ortaya koydu.
Nitekim Obama, Mübarek’i telefonla arayıp çekilmesini isterken, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da, Mısır halkının özgürlük talep ve beklentilerine destek verdi.
Şu anda çeşitli Ortadoğu ülkelerinde yayılmakta olan halk hareketleri karşısında ABD şimdi otoriter rejimlerin aleyhinde açık bir tavır alıyor. Bu gerçekten ABD’nin dış politikasında önemli bir gelişmedir. Bundan Washington’un “reel politik” ile birlikte, gerektiğinde “moral politik” anlayışına da yer vermekte olduğu sonucunu çıkarmak mümkün mü?
Önümüzdeki haftalarda Obama yönetiminin özellikle Ortadoğu’daki gelişmeler karşısında tutarlı ve ilkesel tavır almaya devam edip etmeyeceğini göreceğiz.

Washington’un kaygısı
Gelelim ABD’nin yeni Türkiye Büyükelçisi Ricciardone’nin sözlerine...
Öncelikle şunu belirtmeli ki, zamanlama olarak bu konuşmalar ters düşmüştür. Ortadoğu’daki olaylar karşısında Türkiye Arap ülkelerine bir “model” olarak gösterilirken (ki bunu öyle gösterenlerin başında da Amerikalılar geliyor) Türkiye’deki demokratik düzen hakkında şüphe yaratacak ifadelerin kullanılması, bir çelişki olarak da görülebilir.
Ancak büyükelçinin genel bir çerçeve içinde söylediği bazı sözleri “iç işlere müdahale” olarak algılamak ve bundan dolayı aşırı bir hassasiyet göstermek de gereksizdir.
Aslında bu konuda daha önemli bir açıklama, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan gelmiştir. Sözcü Crowley’e göre, Türkiye’de gazetecilerin karşılaştığı muamele ile ilgili “gidişat, evrensel değerler açısından” kaygı yaratıyor. Bu yüzden diyor sözcü Crowley, bu gibi hallerde “sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz...”
Bu da ABD’nin yeni tavrının bir işareti...