Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami Kohen


YENİ hükümetin AB üyeliğine ne kadar önem ve öncelik vereceği, önümüzdeki hafta Meclis'e sunacağı programdaki ifadelerden anlaşılacak.
Sanıyoruz ki, koalisyon protokolünde yer alan "bölge merkezli dış politika" kavramına karşın, hükümet programında, Türkiye'nin AB ile bütünleşme hedefine yönelik çabaların yoğun biçimde sürdürüleceği de vurgulanacak.
Hükümetin Türk dış politikasının temel amaçları, tercihleri ve öncelikleri konusundaki ®MD30¯®MD48¯tavrının netleştirilmesi,®MD48¯®MD48¯ AB ile ilişkilerin geleceğinin belirleneceği şu dönemde, büyük önem taşıyor.
Türkiye'nin geçen hafta Amsterdam'da 11 ülke ile birlikte, "aday" değil de, "başvuru sahibi ülke" sıfatı ile temsil edildiği "bilgilendirme toplantısı"ndan sonra, şimdi daha belirleyici bir takvim başlıyor. Bu ayın 16'sında AB'nin yürütme organı olan komisyon, Orta ve Doğu Avrupa'daki 10 ülke hakkında (Kıbrıs bunun dışında) Genel İşler Konseyi'ne - tek tek onların durumuna ilişkin "düşünceler"ini içeren - raporunu verecek. Komisyon ayrıca Türkiye hakkındaki "düşünceler bütünü"nü sunacak. Bu raporlar AB'nin genişleme sürecinin başında, hangi ülkeleri "ilk dalga"ya dahil edeceğinin sinyalini verecek. Esas karar, Aralık ayında Lüksemburg'da yapılacak AB Bakanlar Konseyi'nde alınacak.
* * *
TÜRKİYE'nin, ilk sıradaki adaylar arasında yer alma şansı nedir?
İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Meral Gezgin Eriş'e göre, Türkiye'nin bu şansını kullanması, her şeyden önce yeni hükümetin AB ile bütünleşme konusundaki kararlılığına ve buna ulaşmak için içerde ve dışarda izleyeceği politikaya bağlı.
AB ile ilişkiler konusunda yoğun çalışmalar yürüten İKV Başkanı, önceki akşam İstanbul'da bir grup yazarla yaptığı sohbette, bizce çok doğru olan şu görüşü ortaya koydu: Önemli olan, Türkiye'nin AB hedefinden ve stratejisinden geri adım atmamasıdır. Hükümetler değişebilir. Ama bu politikada devamlılık şarttır. Yeni hükümet AB üyeliğini öncelikli bir hedef sayar ve o yönde çaba harcarsa, sonuç alma şansımız vardır. Diyelim ki, Türkiye ilk üç veya dört ülke arasında yer alamadı. Bu, gene de pes etmek için bir neden olmamalı. Bunda treni kaçırmak diye bir şey yok. Aralıkta aday seçilecek ülkelerle 1998'de müzakere süreci başlayacak. Esas üyelik ancak 2000'lerin başında gerçekleşebilecek. Bu süreç esnasında Türkiye gene de trene yetişebilir ve ilk vagonlarda yerini alabilir...
Evet, bunun bilinmesinde yarar vardır. "AB bizi anlamıyor" veya "Avrupa bize kazık atıyor" gibi rasyonel olmayan iddialarla, ülkenin siyasal ve ekonomik geleceğini "başka dünyalarda" aramak ve sonuçta Avrupa ve Batı vizyonundan (veya "vocation"undan) vazgeçmek, Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmayacaktır...
* * *
İKV bu görüş doğrultusunda önümüzdeki kritik dönem için bir faaliyet planı hazırlamış bulunuyor. Meral Gezgin Eriş'in verdiği bilgiye göre, Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları alanındaki durumunu ayrıntılı olarak inceleyen ve Türkiye'nin bir nevi "siyasi fotoğrafını" sunacak olan bir rapor hazırlanıyor. Eylül'e kadar tamamlanması beklenen rapor, Türkiye'nin bu alandaki yetersizlikleri ve eksiklikleri ile beraber, Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi ülkelerin AB'ye alınmaları sırasındaki durumları ile bir mukayesesini de ortaya koyacak. Böylece bu rapor hem AB'ye bazı gerekçeleri (veya bahaneleri) çürüten mesajlar verecek, hem de hükümete ve resmi makamlara demokrasi ve insan hakları alanında neler yapmaları gerektiğini anımsatacak.
AB Komisyonu'nun hazırladığı raporun ekonomik bölümü, Türkiye'nin diğer adaylara göre daha iyi durumda olduğunu gösteriyor. Raporun siyasal bölümünün içeriği ise henüz belli değil. Ama bunu tahmin etmek de zor değil...
Eğer Türkiye bu alanda bir atılım yaparsa, çağdaş standart'lara yükselme olanağının yanı sıra, AB ile bütünleşme şansını da artırmış olacak.
Bu da tabii yeni hükümetin niyetine ve gayretine bağlı...

Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr