Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bütün gözlerin iç savaşın eşiğine gelen Libya’ya çevrili bulunduğu bir sırada, iki İran savaş gemisinin Süveyş Kanalı’ndan geçerek Akdeniz’e açılması dikkatleri fazla çekmeyebilir. Ancak bölgedeki karmaşık tablo içinde bu olayın da anlamlı bir yeri var.
Kuşkusuz İran durup dururken, bir firkateyn ile bir ikmal gemisini Süveyş’e ve oradan Akdeniz’e göndermiyor. Bu, 1979’da İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri İran donanmasının Körfez’den Süveyş Kanalı yolu ile Akdeniz’e ilk çıkışıdır.
Bunun siyasi anlamına gelince:
1. İran’ın Süveyş’ten savaş gemilerini geçirmesi olayının Mübarek rejiminin devrilmesinden hemen sonra gerçekleşmesi bir rastlantı değildir. İran yönetimi, bu girişimi ile şimdiki askeri rejimi “test” etmeyi ve zorlamayı denemiştir. Mareşal Muammer Tantavi başkanlığındaki askeri yönetim için dış politikada ilk ve zor karar İran’ın başvurusuna yanıt vermek olmuştur. ABD’nin ve İsrail’in baskılarına rağmen, yeni Mısır yönetimi gemilere geçiş izni vermeyi uygun görmüştür.
2. İran bu iki savaş gemisi ile Akdeniz’de ilk kez bir gövde gösterisi yapmakta, böylece özellikle İsrail’e ve ABD’ye “bu sularda ben de varım” mesajını vermektedir. Bu, İsrail tarafından bir “provokasyon” olarak nitelendiriliyor: ABD de bundan rahatsızlık duyuyor.
Ama sonuçta artık Akdeniz, İran’a da açık.
3. İran savaş gemileri, resmi açıklamaya göre, Akdeniz’de tatbikat yapacak ve Suriye’nin Lazkiye limanına da gidecek. Bu İran ile Suriye arasındaki stratejik işbirliğinin de bir göstergesi. Bazı haberlere göre, İran’ın niyeti ilerde Suriye, hatta Lübnan’da savaş gemileri için bir üs sağlamaktır.
Kısacası İran Akdeniz’de şimdi bir askeri varlık göstermek suretiyle kendi açısından bazı avantajlar elde etmektedir. Ancak bu durumun özellikle İsrail’i ve Batı’yı tedirgin etmesi, Akdeniz’de Soğuk Savaş döneminde Sovyet donanması ile yaşanan cinsten gerginliklere yol açması tehlikesi de vardır.
* * *
İran şu anda Arap dünyasındaki halk ayaklanmalarından ve rejim değişikliğinden bir hayli memnun görünüyor.
Nitekim İranlı liderler bu olayları İslami devrim hareketlerinin bir başarısı olarak nitelendiriyorlar.
Mısır’da olup bitenler İsrail’i ne kadar sarstı ise, İran’ı da o kadar memnun etti. Tahran yönetimi öteden beri Mübarek’i ABD’nin ve İsrail’in müttefiki ve dolayısıyla İran’ın rakibi olarak görüyordu. Yeni dönemde Mısır’ın eski politikalarını değiştirmesi ve zamanla Müslüman Kardeşler’in ülkenin siyasi yaşamında etkili olması ihtimali var...
Ahmedinecad yönetimini asıl memnun eden gelişme, Bahreyn’deki ayaklanmadır. Bu ülkede nüfusun yüzde 70’ini oluşturan Şiiler, Sünni Kraliyet ailesine ve hâkim sınıflara karşı baş kaldırıyorlar. ABD ile stratejik işbirliği içinde bulunan Bahreyn’deki ayaklanmanın nasıl sonuçlanacağı belli değil. Ancak bu olay, İran’ın da desteklediği Şii hareketinin giderek güçlendiğini gösteriyor. Bu hareketin benzer durumdaki diğer Körfez ülkelerine de yayılması muhtemeldir.
* * *
Peki, İran da bölgedeki “domino etkisi”nin altına girebilir mi?
Aslında Tunus ve Mısır’daki olayların hemen ardından İran’da da yer yer sokak gösterileri başladı. Ancak İran’da yönetim, emrindeki “Devrim Muhafızları”nı seferber ederek amansız bir şekilde gösterileri dağıtıyor. İran Parlamentosu’nda rejimin destekçileri, saygın muhalefet liderlerinin idamını istiyor.
Kısacası, Arap ülkelerinde otoriter rejimlere karşı ayaklanıp sokaklarda özgürlük diye bağıranları alkışlayan İran yöneticileri, kendi ülkelerinde kendilerine karşı en ufak bir sesin yükselmesine tahammül etmiyorlar.