BOSTON
ABD'de Başkanlık seçimlerine daha 7 ay var, ama adayları şimdiden, izleyecekleri politikaları belirlemeye ve kamuoyuna ilk mesajlarını vermeye başladılar.
Boston'un - Amerikan standartlarına göre oldukça eski sayılan - 2.5 yüzyıllık bir binasında, Uluslararası Basın Enstitüsü IPI'nin yıllık toplantısı için bir araya gelen 500 gazeteci, Demokrat Parti'nin başkan adayı, şimdiki Başkan Yardımcısı Al Gore'u dinlemek fırsatını buldu. Bir bakıma, genç politikacı, dünyanın dört köşesinden gelen önemli gazetecilerin oluşturduğu bu forumu, görüşlerini duyurmak için bizzat bir fırsat olarak değerlendirdi.
Al Gore'un söyledikleri, gerçekten önemli. Gerçi deneyimli politikacı, kampanya sırasında atılan seçim nutukları havası içinde konuştu: Sürekli olarak "ben seçilirsem" sözcüğü ile başlayan cümleler kullandı, rakibi George W. Bush'a çattı; ama Beyaz Saray'a geldiği takdirde, ABD'nin dış politikasına nasıl bir yön vereceğini de etraflıca açıkladı.Bir Amerikalı meslektaşımızın belirttiği gibi, Al Gore bu konuşması ile, ABD'ye ve tüm dünyaya,
"yeni bir stratejik vizyon" sahibi olduğunu göstermeye çalıştı.
Bu vizyon, Türkiye'yi de yakından ilgilendirir...* * *
AL Gore konuşmasının başında, ABD'nin dış politika ve güvenlik gündemini, eski klasik şeklinden çıkartıp yenilemek gerektiğini belirtti.
Bu bağlamda sıraladığı görüşler ve sergilediği yeni yaklaşım, bir gözlemcinin deyişi ile "Gore Doktrini"nin temel unsurlarını oluşturuyor.Bunları şöyle özetleyebiliriz:
* ABD, askeri alanda dünyanın en güçlü ülkesi olmaya devam etmelidir. Bu nedenle yeni bir "füze neslini" geliştirmek zorundadır. (Al Gore bu konuda Bush'u gevşek veya safça davranmakla suçluyor)...
* ABD, dünyanın polisi olmak istemiyor; ancak kendi kabuğuna çekilmeye yol açacak bir izolasyonist politikaya kayamaz. (Al Gore rakibini böyle bir politika yanlısı olmakla suçluyor)... Bu "küresel çağda" ABD'nin çıkarları, dünyadaki tüm sorunlarla ilgilenmesini gerektiriyor.
* ABD, sorunlar krize dönüşmeden önce gereken müdahalelerde bulunmak zorundadır. Al Gore barışın diplomasi yolu ile sağlanması, ancak diplomasinin de kuvvetle desteklenmesi gerektiğini savunuyor. Bu bağlamda da, Cumhuriyetçileri Bosna ve Kosova konusunda Washington'un izlediği politikaları "sabote etmeye" çalışmakla suçluyor.
* ABD, Rusya ve Çin ile ilişkilerine yeni bir yaklaşım getirmelidir. Al Gore seçildiği takdirde bu iki ülkeye düşman değil, "hayati partnerler" gözü ile bakacağını söylüyor (ve bu bağlamda Bush'un tutumunu eleştiriyor). Demokrat aday, gerek Rusya'yı, gerekse Çin'i, ABD'nin savunduğu değerlere (demokrasi, insan hakları, piyasa ekonomisi, vs.) "angaje" etmek gerektiğini savunuyor. Rusya'nın Çeçenistan, Çin'in insan hakları politikalarına karşı çıkıyor, ama onların "izole edilmemesi"ni istiyor...
* Al Gore'un üzerinde durduğu önemli bir husus da, eski "tehditlere" artık yenilerinin eklendiği ve şimdi asıl bunlarla uğraşmak gerektiğidir. Bu yeni tehditler, terörizm, yolsuzluklar, uyuşturucu salgını, AIDS'in yaygınlaşması, dünyanın ısınması gibi ekolojik sorunları kapsıyor.
* * *
AL Gore'un IPI forumunda açıkladığı bu görüşlerin bir kısmı ilk bakışta çelişkili görünüyor. Örneğin başkan adayı bir yandan ABD'nin üstün askeri gücünü korumak, bir yandan da eski düşmanları ile "ortaklık" kurmak istiyor. Bir yandan "ABD dünyanın polisi olmamalı" diyor, diğer yandan krizleri önlemek için her yere müdahale etmesi gerektiğini söylüyor. Bir yandan dünyanın karşılaştığı yeni sorunlara karşı uluslararası işbirliğinden söz ediyor, bir yandan da dünyanın siyasal ve ekonomik düzenine "Amerikan damgası"nı vurmaya çalışıyor...
İlk bakışta çelişki gibi görünen bu hususlar, Al Gore'un kurmaylarına ve taraftarlarına göre, "öngörülen yeni stratejinin birbirini tamamlayan unsurlarıdır."Her halükarda, Al Gore'dan duyduğumuz sözler, başkan seçildiği takdirde, yeni yönetimin izleyeceği dış politika konusunda bazı önemli ipuçları veriyor...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr