Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami KOHEN

BAŞBAKAN Mesut Yılmaz'ın birdenbire Almanya'yı yaylım ateşe tabi tutmasının nedeni ne? Bu onun kişisel bir patlaması mı, yoksa hükümetin - ve Türk diplomasisinin - yeni bir stratejisi mi? Bunda güdülen amaç nedir? Bu politika nasıl bir sonuç verir?
Başbakan'ın son günlerde üstüste verdiği demeçlerin akla getirdiği bu sorulara, Türk yetkililer ve yabancı diplomatlar ile yaptığımız söyleşilerin ışığında, yanıt aradık.
Önce şunu hatırlatalım: Yılmaz'ın "birdenbire" Almanya'ya yüklenmesi, zamanı ve ifade şekli önceden belirlenmiş bir planın parçası değil. "Financial Times"ın muhabirleri, kendisi ile Türkiye - AB ilişkileri konusunda yaptığı söyleşi sırasında, "Türkiye'nin aşağılanması nereden kaynaklanıyor" sorusunu sormasaydı, herhalde Başbakan mahut "lebensraum" (yaşam alanı) lafını kapsayan suçlayıcı lafları da etmeyecekti. Ama belki, başka bir fırsatta, değişik bir ifade ile, Almanya'yı Türkiye'ye AB yolunu tıkayan esas engel olarak gördüğünü, nüfuzunu Orta ve Doğu Avrupa'ya yayma politikası izleyen Bonn'un Avrupa'nın sınırlarını Türkiye'nin batısında bitirmek istediğini söyleyecekti...
Dışişileri Bakanlığı Müsteşarı Korkmaz Haktanır'ın deyişi ile, Başbakan'ın Alman hükümetinin tutumu konusunda dile getirdiği görüş, "doğrudur ve Türkiye'nin stratejisine uygundur". Türk diplomasisi, daha önce de, aynı mesajı vermeye çalışıyordu. Bonn'un Türkiye'ye karşı tavrı konusunda Dışişleri'nin elinde epey kanıt vardır. Kısacası, "Yılmaz bilerek konuşmuştur; ancak kullandığı ifadeler nedeni ile Almanya ayağa kalkmıştır. Oysa bu olay, ilişkileri daha sağlam temellere oturtmak için bir vesile olmalıdır"...
* * *
ASLINDA olayın iki yönü var: Birincisi, Yılmaz'ın suçlayıcı üslubu ve "lebensraum" sözcüğünün kopardığı fırtına. Eğer Başbakan bu üslubu kullanmasaydı, herhalde olay bu kadar büyümezdi. Peki, iyi Almanca bilen ve Almanya'yı yakından tanıyan Yılmaz, bu terimin (Nazi dönemi ile çağrışım yaptığı için) Almanya'da yarattığı büyük duyarlılığı bilmiyor mu? Bilmiyorsa ve bilmeden konuştu ise, hata. Bildiği halde söylemişse, daha büyük gaf...
Yılmaz'ı yakından tanıyan ANAP milletvekili Bülent Akarcalı, Başbakan'ın "genelde duygusal konuşmadığını" ve demecinde "Almanları yaralama gibi bir art niyeti bulunmadığını" söylüyor.
Nitekim Yılmaz, DPA'ya açıklamasında, "lebensraum" derken, "Almanya'nın Orta ve Doğu Avrupa'da da söz sahibi olma alışkanlığını" kastettiğini vurguladı. Bunu baştan böyle söyleseydi, herhalde bu mini kriz patlak vermezdi...
Olayın ikinci yönü, Yılmaz'ın vermeye çalıştığı mesaj ile ilgili.
Bunun özü de, - aslında Ankara'da birçok siyasiler tarafından paylaşılan - şu görüşe dayanıyor: Türkiye'nin AB üyeliğine esas engel, Almanya'dır. Çünkü Almanlar farklı kültür ve din faktörlerinden ve ayrıca kendi çıkarlarından ötürü Türkiye'yi AB'nin içinde görmek istemiyor... Kohl geçen Eylül'de (Yılmaz ile görüşmesinde) üyelik konusunda destek vaat etmişti. Bu sözünü tutmadı. Bonn iki yüzlülük gösterdi...
Yılmaz'ın "Financial Times"a kabaca, DPA'ya da daha nazikçe söyledikleri, işte bu mesajı taşıyor. Diğer bir deyişle, Başbakan'ı böyle konuşmaya sevkeden, bu aldatılmışlık duygusu, düş kırıklığı ve hatta öfkedir.
ANAP'ın duayen milletvekili Kamran İnan, Türkiye'de yaygın olan bu duygu ve düşüncelerin Almanya'ya ve Avrupa'ya yansıtılmasının isabetli olduğu kanısında. "Kullanılan sözcük yadırganabilir, ama söylenenler hakikat" diyor...
Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı CHP'li Murat Karayalçın'ın görüşü de bundan farklı değil. O da, "sözcük ve üslup dışında, teşhis doğru" diyor ve bunun Türk - Alman ilişkilerinde bir dönüm noktası olabileceğini ekliyor...
* * *
YILMAZ'ın "teşhisi" - ve Türk yetkililerinin "doğru ve gerçek" olarak nitelendirdikleri düşünceleri - konusunda yabancı diplomatik çevrelerin yaklaşımı çok daha ihtiyatlı, hatta kısmen de şüpheci. (Bunu yarın daha etraflıca işleyeceğiz). AB'nin Lüksemburg zirvesinde esas engel gerçekten Almanya mı idi? Kohl, Yılmaz'a adaylığı garantileyecek bir destek sözü vermiş miydi? Yoksa Yılmaz kendisine söylenenleri yanlış mı değerlendirdi?
Türk yetkililer, yanlış bir anlama ve değerlendirme olmadığı, "Kohl'ün ikili oynadığı" ve böylece Türkiye'yi oyaladığı görüşünde.
Başbakan'ın şimdi "birden bire sert çıkması da, Bonn'un bu tavrını düzeltmesi amacını güdüyor" deniyor.
Bu amaç bu yoldan gerçekleşir mi? Akarcalı'nın dediği gibi, "Almanya'nın bu uyarıları hafife almaması gerekir. Şimdiye kadar Alman yanlısı olarak tanınan Yılmaz'ın böyle konuşması için ne yaptık diye sormaları ve buna cevap aramaları yeter"...



Yazara Email S.Kohen@milliyet.com.tr