Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD ve AB’den çeşitli uluslararası kuruluşlara kadar dış dünyada tepki yaratan Türkiye’deki son gazeteci tutuklamaları, bugün Avrupa Parlamentosu’nun (AP) gündemine gelecek.
Bu konu, AP Genel Kurulu’nda Türkiye İlerleme Raporu çerçevesinde ele alınacak. Aslında bu rapor, Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün ihlali ile ilgili örneklerle dolu. Şimdi, aralarında Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi dünyaca tanınan gazetecilerin de dahil bulunduğu yazarların tutuklanması olayının ışığında, Türkiye’yi eleştiren ve aynı zamanda basın ve ifade özgürlüğü kriterlerine uymaya çağıran bir karar tasarısı onaylanacak.
Avrupa Parlamentosu kararlarının bağlayıcılığı veya yaptırım gücü bulunmamasına rağmen, AB’nin yetkili organları üzerinde etkisi vardır. Son gazeteci tutuklama dalgasının yarattığı dış tepkiler arasında Avrupa Parlamentosu’ndan çıkacak kararı göz ardı etmek hata olur.
* * *
Bu tür tepkilere karşı Türkiye’de öne sürülen argümanlar şöyle:
1) “İç işlere müdahale” iddiası:
Bu öteden beri duyulan, klasik milliyetçi bir duruştur. Bu görüşü savunanlar özellikle Batılı devletlerin ve AB gibi kuruşların, Türkiye’deki olaylarla ilgili eleştirilerde veya baskılarda bulunmasını, bir müdahale olarak görürler. Oysa Türkiye gibi uluslararası toplulukla entegre olmak isteyen ve evrensel hukuk ilkelerine ve kriterlerine uymayı da taahhüt eden bir ülkenin böyle bir gerekçe öne sürmesi mantıklı değil. Neyse ki son tutuklamaların yol açtığı tepkiler karşısında bu argümana pek başvurulmadı...
2) ”Yargının bağımsızlığı” gerekçesi:
Şu sırada özellikle iktidar çevrelerinin ve yargı yetkililerinin en çok kullandığı argüman budur. Dış tepkilerde yargının bağımsızlığı ilkesi tartışılmıyor. Eleştirilen hususlardan biri, basın ve ifade özgürlüğünü ihlal eden karar ve davranışları önleyecek tedbirlerin alınmaması, bu yönde gereken yasal düzenlemelerin yapılmamasıdır. Bu da siyasi otoritenin, yani iktidarın sorumluluğudur. Diğer bir eleştiri de, Türkiye gibi AB üyesi olmaya çalışan bin ülkede yargının ve ona bağlı kolluk makamlarının AB kriterlerini ve standartlarını dikkate almamasıdır...
3) ”Eleştirseler ne yazar” argümanı:
Bazı çevrelerde, dış dünyanın (özellikle Batı’nın) Türkiye konusunda önyargılı olduğu, çifte standart uygulandığı ve dolayısıyla eleştirilerinin ciddiye alınmaya değmediği görüşü hâkimdir. Bu da Türkiye’nin önemli ve vazgeçilmez bir ülke olduğu kanısından kaynaklanıyor.
* * *
Batı’nın gözünde Türkiye’nin stratejik konumunun büyük önem taşıdığı ve özellikle Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da son olup bitenlerden sonra bu değerinin daha da arttığı bir gerçektir.
Gerçi bu, örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı’nın veya AB Komisyonu’nun gazeteci tutuklamasını resmen eleştirmesine, yani bu konuda bir tavır ortaya koymasına engel olmadı. Ama her şeye rağmen ABD’de olsun, Avrupa ülkelerinde olsun, hükümet düzeyinde stratejik faktörler izlenen politikalarda ön planda yer alıyor. Dolayısıyla eleştiriler yapıldığı zaman da belirli bir dozajda tutuluyor.
Ancak sonuçta ister içerde, ister dışarıda dile getirilen şikâyetleri ve eleştirileri doğru bir şekilde değerlendirmek siyasi otoritenin görevidir. Son tutuklamaların yarattığı tepkiler, Türkiye’nin demokratikleşme ve Kopenhag kriterlerine uyma sürecinde beklenen ilerlemeyi gerçekleştirmediğini gösteriyor.
Başbakan, Türkiye’nin AB’ye rağmen bu yolda ilerleyeceğini ve hatta gerekirse Kopenhag yerine Ankara kriterlerini uygulamaya koyacağını söylemişti. Bu mu “Ankara kriterleri?”