TÜRK Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) üst kademesindeki komutanların son günlerde yaptığı konuşmalar, Genelkurmay'ın çeşitli dış politika konularına bakışında önemli değişikliklerin yer aldığını gösteriyor.
Kısaca özetlersek, özellikle Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün dün, Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın da geçen hafta, uluslararası sorunlar üzerinde açıkladıkları görüşler dikkate alındığında TSK'nın dış konularda şimdi daha farklı, daha bağımsız ve daha eleştirel bir tavır aldığı ortaya çıkıyor.
Bundan önce, bazı generallerin çeşitli vesilelerle spesifik konularda yaptıkları değerlendirmeler, TSK'da bu yönde belirmeye başlayan yeni eğilimin işaretini veriyordu. Ancak son günlerde askeri liderlerin dış politika üzerindeki konuşmaları ciddi bir yaklaşım ve anlayış farkını yüzeye çıkarmış bulunuyor...
***
TEMELDE TSK'nın, örneğin Batı ile ilişkiler (buna ABD ve AB dahildir) konusundaki görüşleri, öteden beri izlenen politikaları doğrultusundadır. Nitekim Org. Büyükanıt, Harp Akademisi'ndeki konuşmasının AB ile ilgili bölümünde, "büyük harflerle" bu hususu vurguladı. Dün de Org. Özkök, konuşmasının NATO ile ilgili kısmında Türkiye'nin bu ortaklığa olan bağlılığını teyit etti.
Ancak iki komutan da konuşmalarında, sıkıntı yaratan bazı sorunlar üzerinde Batı'ya karşı duyulan kuşkularını, hatta kaygılarını dile getirmekten, eleştirel bir tavır almaktan ve daha farklı bir politika izleme niyetini ifade etmekten çekinmediler.
***
ORG. Büyükanıt'ın TSK'nın AB ile bütünleşme konusundaki kararlılığını belirten ifadelerine rağmen, Birliğin koştuğu bazı şartlar üzerindeki çekinceleri - ve de kaygıları - konuşmasının satır aralarında (ve sohbetlerinde) açıkça ortaya çıktı. Dün Genelkurmay Başkanı da terör konusunda, AB'nin PKK - KADEK'e karşı takındığı tavrı eleştirdi, hatta Batı'yı bu örgütleri desteklemekle suçladı...
AB'nin Türkiye'den beklediği reformlar konusunda Türk askeri liderlerinin farklı bir anlayış içinde olduğu biliniyor. TSK'nın üst kademesinde bu yöndeki yasal değişikliklerin, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine karşı bir tehdit oluşturacağı kaygısı hakim. Diğer bir deyişle, bu çevrelerde Org. Büyükanıt'ın da değindiği "tehdit algılaması" kavramında önemli bir farklılık var. Bu yaklaşımın en azından hükümetin ve diplomasi kadrosunun tutumundan farklı olduğu açık...
Akademik bir konu olarak da görünse, küreselleşme üzerinde İstanbul'daki sempozyumda daha çok "gelişmiş, güçlü ülkeler"e karşı çıkılması, askerin bu konuda da Batı aleyhtarı bir eğilim taşıdığı izlenimini verdi...
***
BATILI analistler, Irak savaşında, TSK'nın savaşta ABD'nin yanında aktif olarak yer almakta tereddüt etmesine şaşırmışlardı. ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz de geçenlerde bunu suçlayıcı bir ifade kullanarak belirtmişti. Şimdi bazı Amerikalılar, "Türk askeri liderliğinin yeni yaklaşımını" teşhis edemediklerini ve yanlış beklentilere kapıldıklarını söylüyorlar.
Gene Yaşar Paşa'nın geçen haftaki anlamlı konuşmasına dönersek, TSK'nın "dış (yani Amerikan) dayatmaları" konusunda çok hassas olduğunu ve bu gibi baskılardan (bu İran konusunda da gelebilir) rahatsızlık duyduğunu belirtmek lazım.
Topluca bakıldığında, bütün bu hususlar TSK'nın dış politikadaki yeni yaklaşımını gözlerin önüne seriyor...