Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yorum "Güven artırıcı önlemler" diye adlandırılan bir konsepte dayalı bu politika, bir yandan gerginlik yaratan sorunları mümkün olduğu kadar dondururken, diğer yandan iki ülke -ve özellikle iki halk- arasında bir yakınlaşma sağlamayı amaçlıyor.Bu stratejiden beklenen sonuç, ikili ilişkilerin yumuşaması ve böylece temel anlaşmazlıkların çözümü için müsait bir ortamın yaratılmasıdır.Ankara ve Atina'nın son yıllarda bu "çift yol" diplomasisinde epey mesafe kat ettikleri ortada.İki ülkede de gerilim bulutları dağıldı, yerini yakınlaşma havası aldı. Gerek devlet, gerekse halk düzeyinde temaslar sıklaştırıldı, ticaretten turizme kadar çeşitli alanlarda işbirliği yolları açıldı.İşte, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın hafta içinde Yunanistan'a yaptığı resmi ziyareti -ve sonuçlarını- bu gelişmelerin ışığında değerlendirmek gerek... TÜRKİYE ve Yunanistan, birbirlerini savaşın eşiğine getiren 1998 krizinden sonra, böyle durumlara bir daha düşmemek amacıyla, yeni bir strateji benimsemişlerdir. Her siyasi veya diplomatik olayın olduğu gibi, bu gezinin de iki yüzünü görmek mümkün. Ama hemen belirtelim ki, bu olayda madalyonun olumlu yanı daha ağır basıyor.Gerçekten bu ziyaret -Babacan ile Yunanlı meslektaşı Dora Bakoyannis arasında samimi bir diyaloğun kurulması dışında- bazı somut sonuçlar vermiştir. Bunlardan biri, kamuoyuna da açıklanan, 5 maddelik "güven artırıcı önlemler paketi"dir. Bunun dört maddesi, askeri alanda işbirliği kararlarını içeriyor. NATO çerçevesinde ortak bir Türk-Yunan kara birliğinin kurulması, ikili olduğu kadar, ittifak içindeki işbirliğinde de bir "ilk" oluşturuyor.Atina'daki görüşmelerden çıkan diğer önemli bir sonuç, Ege'deki sorunlar üzerinde birkaç yıldan beri devam eden "istikşafi" görüşmelerine yeni bir ivme kazandırılması kararıdır. İki Bakan bu konuda "siyasi kararlılık" beyan ettiler. Öyle anlaşılıyor ki, baş başa yaptıkları bir saatlik "kapalı" toplantıda bu kararlılık (ve bu yönde bir prensip mutabakatı) sağlandı.Babacan'ın Atina'ya gitmesi, uzun zamandır beklenen Başbakan Karamanlis'in Türkiye ziyaretiyle ilgili kararın nihayet kesinleşmesi için de bir vesile oldu. Ocak ayında gerçekleşmesi beklenen bu ziyaretin, bir Yunan başbakanının Türkiye'ye yarım yüzyıldan beri yapacağı ilk resmi gezi olması, açıklanan kararın ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. İlişkilerde bir "ilk" Başbakan'ın Atina ziyaretinin genel havası ve alınan sonuçların niteliği, bu olayın pozitif yanını yansıtıyor. Şimdi gelelim madalyonun öbür yüzüne.İlk bakışta, iki bakanın ağzından çıkan bazı sözcükler, olayın olumsuz tarafı olarak görünebilir. Örneğin Bakoyannis'in Patrik'ten söz ederken "ekümenik" terimini kullanması, Babacan'ın da Batı Trakya gezisinde "Türk azınlığı"ndan söz etmesi gibi...İki konuda da medya (ve özellikle Yunan basını) mutat hassasiyeti ve tepkiyi -fazlasıyla- gösterdi. Oysa Türk-Yunan ilişkilerinde "ikincil" sıraya düşmesi gereken bu konularda da yeni ve gerçekçi bir yakınlaşmaya ihtiyaç vardır. Bu terimlere takılıp kalmanın iki ülkeye de bir yararı yoktur artık...Asıl önemli olan, güven artırıcı önlemlerle "ikinci yol"da mesafe kat eden iki ülkenin "birinci yol"da da ilerleme kaydetmek için çaba harcamasıdır. Yani artık Ege ile ilgili temel anlaşmazlıkları daha ciddi biçimde ele almak gerekmektedir.Son Atina görüşmelerinin yarattığı müsait hava ve özellikle Karamanlis'in beklenen Ankara ziyareti, bunun için iyi bir fırsat olabilir. skohen@milliyet.com.tr "İkincil" sorunlar