Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs’taki görüşmelerinin ardından akla ilk gelen soru başlıktaki gibi...
Bunu doğru değerlendirebilmek için, kendisinin adaya gelirken ne düşündüğünü ve ne söylediğini anımsamak gerek.
Kendi deyişi ile amacı, tıkanmış olan Denktaş - Klerides müzakerelerini hızlandırmak ve çözüme bir an önce varılması için tarafları cesaretlendirmekti. Annan bir "mucize beklenmemesini" de özellikle belirtiyordu. Cebinde taraflara sunacağı veya kabul ettireceği bir "plan", elinde de bir sihirli değnek yoktu...
Ne oldu? Annan’ın gayreti ile, diyalogdaki tıkanma gideriliyor. İki taraf, meseleleri yeni bir yaklaşımla müzakere etmeye razı oluyor.
Bu ilk bakışta "ufak bir başarı" olarak görünebilir. Ama Kıbrıs platformunda gene de önemli bir gelişme. Kofi Annan’ın adadan "eli boş" ayrıldığını söylemek yanlış...
***
GENEL Sekreter nerede "sonuç alamadığını" bizzat dün açıkladı. "Zaman ve içerik açısından iki taraf arasındaki görüş ayrılıkları devam ediyor" dedi.
Onun düşüncesi - diğer bütün ilgililer gibi - haziranın sonuna kadar gözle görülür bir ilerleme olacağı ve bir mutabakat çerçevesi ortaya çıkacağı idi.
Annan çok uğraştı, ama Denktaş’tan bu konuda kesin bir söz alamadı. Bu durumda diyaloğun hazirandan sonra da süreceği ortada. Bu uzayan süre içinde anlaşma sağlanıp sağlanamayacağını kestirmek de zor. Genel Sekreter de, "içerik konusunda ilerleme olur, bu yönde irade gösterilirse, bu mümkün olabilir" şeklinde bir ifade kullanmakla yetiniyor.
***
NEDİR bu "içerik"? Denktaş için temel konu "egemenlik" veya dün kullandığı terimle "statü" meselesidir. Yani Türk tarafı önce bu "genel" konuda anlaşma sağlanmasını, (yani Rumların Türk görüşünü benimsemesini) istiyor, sonra toprak, güvenlik, mülteciler, mülkiyet, vs. gibi "spesifik" sorunların tartışılması gerektiğini savunuyor.
Klerides ise, bunun aksini düşünüyor ve önce bu sorunlar üzerinde bir mutabakat sağlanması gerektiğini ve devlet yapısının (veya çatısının) da zaten bunun ışığında ortaya çıkacağını söylüyor.
En azından 4 aydır süren diyalogda iki tarafın sergilediği tavır bu. Açıkçası görüşmelerin kilitlenmesinin nedeni de bu...
Kofi Annan bu zıt görüşleri birbirine yakınlaştırarak müzakere sürecini "kurtarmaya" çalıştı. Bulduğu "çıkar yol" da şu: Taraflar bundan sonraki aşamada hem "statü"yü, hem de "spesifik meseleleri" tartışsın. Hatta ivedilikle Annan’ın "temel konular" diye nitelendirdiği (toprak, mülteciler, güvenlik gibi) meseleler üzerinde - mümkünse hazirana kadar - bir görüş birliği sağlasın. Bu gerçekleşirse, hazirandan sonra devam edecek müzakereler sonunda esas anlaşma (gene yıl içinde) imzalanabilir...
***
BUNUN anlamı şu: Kıbrıs görüşmeleri rayından çıkmıştı. BM’nin başı şimdi bu süreci bir "çift ray" sistemine oturtuyor. Hem Denktaş’ın önerdiği "statü" konusu, hem Klerides’in istediği "temel sorunlar", etraflıca müzakere edilecek.
Bundan bir şey çıkar mı? Kıbrıs konusunda son çeyrek yüzyılda müzakere yöntemlerinin her çeşidi denendi. Kofi Annan yeni bir yöntem sunmuyor ama, (nüans da sayılsa) yeni bir yaklaşım getiriyor.
Denktaş, kendi ayağına gelen Annan’a, pozisyonunu etraflıca açıklamış olmaktan ve ondan anlayış görmekten memnun. Ama kabul etmeli ki, Genel Sekreter’in (ve BM’nin) beklentisi, Türk tarafının bundan böyle "spesifik meseleleri" yeni bir anlayış ile tartışması ve bunda esneklik göstermesidir. Yani önümüzdeki haftalarda gözler gene Denktaş’ın üstünde olacak...