Geçen yılın sonlarında BM Güvenlik Konseyi'ne Genel Sekreter Kofi Annan tarafından sunulan bir rapor, KKTC'de ve Ankara'da adeta bir zafer olarak karşılanmıştı.
Raporda ilk kez, adadaki BM Barış Gücü'nün KKTC makamları ile işbirliği yapması ve Kıbrıs Türk makamlarının muvafakatını alması gerektiği belirtiliyordu.Genel Sekreter'in Barış Gücü'nün misyonu ile ilgili raporuna "ek madde" (addentum) olarak konan bu ifadeler, Türk tarafınca "KKTC'nin varlığının ve eşit egemenliğinin tescili" olarak değerlendirilmişti.
Ankara'da bazı yetkililer, artık uluslararası camianın yavaş yavaş KKTC gerçeğini kabul ettiğini, hatta bazı yabancı çevrelerin Türk tarafının konfederasyon tezine sıcak bakmaya başladığını öne sürmüşlerdi...BM Barış Gücü'nün Kıbrıs'taki görevinin yeniden 6 ay uzatılmasına ilişkin Genel Sekreter'in geçen hafta Konsey'e sunduğu yeni raporunda, bu "addentum"un yer almaması, KKTC'de ve Ankara'da şok etkisi yaratmıştır. O kadar ki, KKTC lideri Rauf Denktaş, bu davranışı "Türk tarafına atılmış ağır bir şamar" diye nitelendirmiştir.
* * *
ALTI ay içinde BM'nin Kıbrıs politikasında Türk tarafı aleyhine ne değişti?
Bir kere şunu anlamamız gerek: Geçen yılın sonunda KKTC'nin varlığının ve eşitliğinin tescili olarak yorumlanan "ek madde" Güvenlik Konseyi'nin "karar"ında değil, sadece Genel Sekreter'in "rapor"unda yer alıyor. "Karar"da gene "tek devlet, tek egemenlik" ilkesi savunuluyor, Rum yönetiminden "Kıbrıs hükümeti" olarak söz ediliyor.Yani o kararda, BM'nin yıllardır sürdürdüğü pozisyonda bir fark yok. Yenilik, Genel Sekreter'in "rapor"una dahil edilen "ek madde". Bu da "bağlayıcı" bir değer taşımıyor. O sırada Kofi Annan, Denktaş'ın Kıbrıs dolaylı görüşmelerine katılmasını garantilemek için böyle bir ifade kullanmak gereğini duymuştu.
Ne var ki Rumların ve Atina'nın gösterdiği sert tepki ve öne sürdüğü tehdit Genel Sekreter'i yelkenleri suya indirmeye zorlamıştır.* * *
BU olaydan çıkarılacak pek çok sonuç var.
* Herhangi bir durum için "zafer" veya "hezimet" terimlerini kullanmadan, içeriğine ve diplomasinin inceliklerine iyi bakmak lazım. Türk tarafının lehindeki ifadelerin "karar"da değil, Genel Sekreter'in "rapor"unda yer almasının veya almamasının pratikte fazla bir "kıymeti harbiyesi" yok...
* Genel Sekreter'in, dün söylediğini bugün inkar eden bir tutum sergilemesi, böyle bir mevkide bulunan bir yetkili için ayıptır. Sebepleri iyi bilinen etkenler sonunda Annan'ın - altı ay gibi kısa bir zaman içinde - fikir değiştirmesi, "saygınlığına ve güvenirliğine" gölge düşürüyor.
Demek ki, BM'de "kim fazla bastırırsa, o kazanır" kuralı hakim...* BM, Kıbrıs sorununu çözmeye soyundu ama çizdiği zikzaklar ve gösterdiği tutarsızlıklar, bu işi fazla ileriye götüremeyeceğini ortaya koyuyor.
Son olayın tam Cenevre'deki Kıbrıs görüşmeleri arifesinde cereyan etmesi, başarı şansını büsbütün zayıflatıyor.* Uluslararası camianın - ve onun başını çeken ABD, İngiltere, Rusya gibi devletlerin - Kıbrıs'ta çözüm konusunda Türk tezi lehinde bir eğilim gösterdiği yolundaki beyanlar, gerçeğe uymuyor. Bu yersiz iyimserlik beyanları, sonradan daha ciddi düş kırıklıklarına yol açabilir.
* Türk tarafı, BM'nin tutumuna tepki gösterecektir.
Ama bunun ölçüyü kaçırması ters etki yapar. Denktaş'ın Cenevre'ye gitmemesi durumu daha da zorlaştırır. KKTC'nin, kendi topraklarına giren BM askerleri için bazı kısıtlamalar uygulaması, pratik değeri olan en etkin tedbir olacaktır...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr