Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İki ziyaret arasında -temel farklara rağmen- bazı benzerliklerin bulunması, bir dizi soruyu gündeme getirdi. Örneğin, bu ziyaretlerin zamanı iyi seçildi mi? Meşal gibi, Caferi'nin şu andaki pozisyonu verimli görüşmelerin yapılmasına elverişli mi? Ziyaret isteğinin karşı taraftan gelmesi Türkiye'yi ev sahipliği yapmaya zorlamış sayılır mı? Her iki halde bu gezilerle ilgili yapılan eleştiriler, görüşmelerden somut bir sonucun alınmamasında rol oynamış mıdır?..Karmaşa içindeki Irak'ta, Caferi'nin bu gezisi, başta Cumhurbaşkanı Talabani olmak üzere, birçok siyasi ve dini çevrelerce hoş karşılanmadı, hatta kendisinin yeni yönetimde başbakanlıkta kalıp kalmayacağının belli olmadığı hatırlatıldı...Kuşkusuz Irak'taki bu tartışmalar, komşu ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesini önlemek için kollarını sıvayan Türkiye'yi zor duruma düşürmüş bulunuyor. Oysa Türkiye şu kritik dönemde iyi niyetle devreye girmiş, tüm taraflarla eşit mesafede kalmaya özen göstermiş ve onları uzlaştırmaktan başka bir amaç gütmemiştir... IRAK Başbakanı İbrahim Caferi'nin Ankara ziyareti, Hamas liderlerinden Halid Meşal'in gelişi gibi, hararetli tartışmalara yol açtı. Türkiye'nin Irak'la ilgili girişimini, bir süreden beri bölgede oynamaya çalıştığı rol çerçevesinde değerlendirmek lazım.Özellikle bugünkü hükümet, bölgedeki anlaşmazlıkların giderilmesi için aktif olarak devreye girmeyi, Başbakan'ın deyişiyle "tarihi bir sorumluluk veya misyon" sayıyor.Bu bağlamda Ankara son zamanlarda bir dizi inisiyatifte bulundu: Suriye ile temaslarında Lübnan'dan askerlerini çekmesi ve Hariri suikastının soruşturması konusunda BM ile işbirliği yapması için yoğun çaba harcadı... İsrail ile Filistin yönetimi arasında diyaloğun kurulması, ayrıca ekonomik işbirliğinin sağlanması için girişimlerde bulundu... Seçimlerden Hamas'ın galip çıkmasından sonra da bu örgütle, eski politikasını değiştirmesi için atağa kalktı... İran'ın nükleer enerji programı meselesinde uluslararası camia ile uzlaşması yönünde uyarı ve telkinlerde bulundu... Karikatür krizinin başında, "medeniyetler ittifakı" fikrini uluslararası platforma taşıdı ve tarafları sükunete çağırdı... Irak'ta da seçimlerin gerçekten birliği sağlaması için Sünni liderleri ikna etmeye çalıştı ve nihayet son günlerde iç savaş tehlikesinin bertaraf edilmesi için yoğun bir diplomatik kampanya başlattı... Diplomasi atakta Bütün bu girişimler, Ankara'da son zamanlarda gelişen bir "misyon" tutkusunun ürünü olarak gözüküyor.Gerçekten hükümeti bu yönde harekete geçiren esas düşünce, Türkiye'nin özellikle bölgede uyuşmazlıkların giderilmesinde ve genelde Batı ile İslam dünyası arasında bir yakınlaşmanın sağlanmasında, tarihi bir sorumluluğu bulunduğu ve bu rolü en iyi şekilde oynayabilecek durumda olduğudur.Türkiye'nin son girişimleri iyi niyetle yaptığına şüphe yok. Ama bu rolde iyi niyet yeterli değil. Atılacak adımların önceden iyi hazırlanması, şartların olgunlaşması, taraflardan bir kısmının şimşeklerini üzerine çekmemesi, muhatapların ve de girişim zamanının iyi seçilmesi, başarıya ulaşmanın başlıca şartlarıdır...Önemli bir husus da, üstlenilen rolün veya misyonun abartılmaması, örneğin "mesaj iletme" egzersizinin "arabuluculuk" gibi algılanmamasıdır... skohen@milliyet.com.tr İyi niyet yetmez