Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

KOSOVA'daki son trajik olaylar karşısında uluslararası camia bir "Bosna sendromu" yaşıyor.
Kosova'nın "ikinci Bosna" olması kaygısı yaygın. Hatta Kosova'daki ateşin, komşu ülkelere ve tüm Balkanlar'a sıçramasından korkuluyor.
Bosna'da Sırplar "etnik temizlik" harekatını başlattıkları zaman, dünya ne yapacağını şaşırmıştı. Bu şaşkınlık - ve çaresizlik - uzun zaman sürdü. Ta ki ABD'nin girişimi ile, NATO askeri müdahaleye girişinceye kadar. Ama bu arada olan oldu: Onbinlerce kişi öldü, milyonlarca insan evlerini, yurtlarını terketmek durumunda kaldı.
Kosova'daki olaylar - yani Arnavutlara karşı Sırp saldırıları - Bosna'daki patlamanın ilk aşamasını anımsatıyor. Gerçi iki olay arasında farklar var: En önemlisi Kosova'nın Federal Yugoslavya Cumhuriyeti'nin bir parçası olmasıdır.
Ama, Kosova'daki olayların Bosna'ya çağrışım yapması, Sırpların "aşırı güç" kullanarak Arnavutlara saldırması, köyleri yıkıp yakması, halkı göçe zorlamasıdır.
İşte dünya her gün TV ekranlarından izlediği bu yeni dramı durdurmak isterken, bir "Bosna sendromu" yaşıyor, yani "geç olmadan bir şeyler yapmak" zorunluğunu duyuyor.
Ama bu "bir şeyler" ne olabilir?
* * *
AKLA üç opsiyon geliyor:
* Birincisi bu işi diplomatik yoldan halletmek. Batılılar bu yönde epey çaba harcıyorlar. Miloseviç yönetimini baskı altında tutmaya, uluslararası kuruluşlardan Belgrad'a karşı kararlar çıkartmaya çalışıyorlar. Ancak açıkçası, Yugoslavya lideri bundan pek etkilenmiyor. Belgrad, "bu benim iç işim" deyip dünyaya meydan okumaya devam ediyor.
* İkinci yol, ekonomik yaptırımlardır. Batı bu konuda bazı kararlar almış durumda. Örneğin ABD ve AB ülkeleri Yugoslavya'da yatırım yapmayacak, Yugoslavya'nın yurt dışındaki mallarını donduracak.
Ekonomik yaptırım, sembolik olarak anlamlı bir hareket. Ama açıkçası Belgrad'daki bir diplomatımızın deyişi ile, "kıymeti harbiyesi yok gibi": Yugoslavya'da zaten yabancı yatırımlar uzun zamandır durmuş vaziyette. Dış ülkelerdeki Yugoslav malları da ülke ekonomisini sarsacak düzeyde değil. Miloseviç daha önce Bosna olayları sırasında da ekonomik ambargoya meydan okuyabilmişti. Şimdi de aynı şeyi yapmak eğiliminde.
Kaldı ki, Miloseviç yönetiminin ekonomik baskının etkisini hissetmesi için yaptırımların global bir ambargo niteliğinde olması gerekir. Oysa Rusya gibi ülkelerin böyle bir kampanyaya katılmaya niyeti yok. Hatta açıkçası, bazı Balkan ülkelerinin de yok. Yunan Dışişleri Bakanı Pangalos İstanbul'daki Balkan Konferansı sırasında ekonomik yaptırımlardan Yugoslavya kadar komşu ülkelerin de zarar göreceğini söylemedi mi?..
* Üçüncü çare, askeri müdahaledir. Bu, çeşitli şekillerde uygulanabilir: Hava harekatı ile bazı Sırp hedeflerini bombalamak (Bosna'da öyle yapılmıştı), bölgeye - Kosova'ya ve komşu Makedonya ve Arnavutluk'a - askeri birlikler göndermek gibi...
Ama bunun da büyük zorlukları var: Bir kere ortak bir askeri müdahale için BM Güvenlik Konseyi'nin kararı gerekir. Oysa Rusya'nın buna karşı olduğu biliniyor. Haydi diyelim ki, BM "by - pass" edilecek ve NATO - ve özellikle ABD - tek taraflı bir kararla harekete geçecek. Bu, Batı'nın egemen bir devletin, kendi toprakları içindeki bir olaya karşı askeri harekata girişme hakkının bulup bulunmadığı (ve bunun ilerde başka olaylarda da bir emsal oluşturabileceği) meselesini tartışmaya açacaktır. Bu konuda tam bir görüş birliği sağlamak mümkün olmayabilir...
* * *
BATI topluluğu (bu arada NATO) birinci ve ikinci opsiyonu kullanmakla birlikte, şimdi üçüncü seçeneğe de başvurmayı ciddi olarak düşünüyor. İnatçı Miloseviç'in ancak bu lisandan anladığı kanısı, önümüzdeki günlerde NATO'yu Kosova'da bir "güç gösterisi" yapmaya itebilir.
Sınırlı bir askeri operasyonun Belgrad'ı saldırı politikasını terketmeye zorlayıp zorlayamayacağını zaman gösterecek. Ancak böylece uluslararası camia, bu zamanı boşa harcamadığını göstermiş ve "Bosna sendromu"ndan sıyrılmış olacak...




Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr