Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tüm aday ülkeler için AB’ye giden yol belli. Üyelik terminaline doğru hızla ilerleyen adayların çoğu, başlıca dönemeçleri rahatlıkla geçti. Bunlar hedefe mutlaka ulaşma kararlılığı içinde, yol kavşaklarında tereddüt geçirmediler, durup beklemediler...
Türkiye ise, aday olduğundan beri, birtakım kuşkulardan ve tereddütlerden bir türlü kendini kurtaramadı. Her yol ayırımı bir şaşkınlık ve duraklama nedeni oldu. Örneğin AB’nin sunduğu Katılım Ortaklığı Belgesi, ardından Türkiye’nin hazırladığı Ulusal Program, daha sonra Anayasa değişiklikleri, uyum yasaları vesaire derken, her önemli karar aşaması, bir "yol kavşağı" sayıldı.
Şimdi de Türkiye yeni bir yol ayırımını tartışıyor. Bu kez aşılması gereken "engel" idam cezasının kaldırılmasını, anadilde eğitim ve yayın hakkının tanınmasını içeren bazı yasal düzenlemeler... Türkiye şu anda özellikle Öcalan’a endekse edilen idam cezası sorununda bu dönemeçte stop etmiş durumda. Ankara, şimdi bu çıkmazdan kurtulmak için yeni bir yol arayışında... Oysa herkesçe görülen yol, ortada...
***
BU yeni yol kavşağını geçmek ya da geçmemek... Mesele budur!
İktidarı bir süredir "iktidarsız" kılan mesele önümüzdeki günlerde halledilebilirse, ne ala. O takdirde yola devam edilecek. Eğer bir çıkar yol bulunamazsa bu, durulan noktada çakılıp kalınacağı ve hedefe doğru arzulanan zamanda ilerlemenin artık hayal olacağı anlamına gelir.
Türkiye’nin şu anda engel sayılan 3 - 4 konuda kilitlenmesi, gerçekten içler acısı bir durumdur. Siyasilerin birtakım politik hesaplar veya vehimler içinde, büyüttükleri bu "meseleler"i çoktan halletmesi ve Türkiye’nin ileri yürüyüşünü aksatmaması gerekirdi.
***
TEMELDE meselenin sadece AB üyeliği ile değil, doğrudan Türkiye’nin çağdaşlaşması ile ilgili olduğu defalarca söylenmiş veya yazılmıştır. AB’nin öngördüğü demokratikleşmenin, yasal değişikliklerin ve cesur kararların, Türk halkının ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılaması için zorunlu olduğunu politikacılar da sık sık tekrarlamıyor mu?
Bunu yerine getirmemek her şeyden önce Türk ulusuna haksızlık - veya kötülük - etmek demektir... AB konusuna gelince, bir an için şimdiki yol kavşağındaki engelin aşılamayacağını, yani Türkiye’nin temel bazı koşulları yerine getiremeyeceğini düşünelim. Bu, "AB takvimi"nin altüst olmasına, yani üyelik müzakerelerinin başlangıç tarihinin ileri atılmasına yol açacak. Diğer adaylar hedefe yaklaşırken Türkiye’nin böyle bir noktada çakılıp kalmasının ekonomiden dış siyasete kadar çeşitli alanlarda yaratacağı zararların haddi hesabı yoktur. Türkiye bu durumda sahip olduğu avantajlarının ve ayrıcalıklarının büyük kısmını kaybetmiş olacaktır.
Her vesile ile ulusal çıkarlar konusunda hassasiyetlerini dile getirenler acaba - bilmem kaçıncı "yol kavşağında" durmuşken - tarihi sorumluluklarını bir kez daha değerlendirmek cesaretini gösterecekler mi?