Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İLK bakışta Belçika Dışişleri Bakanı Louis Michel’in öne sürdüğü argümanda bir mantık var: "Savaş mantığını kabulleneceğimiz bir durum yaratmak istemiyoruz" diyor Bakan. Belçika’nın Fransa ve Almanya ile birlikte dün NATO’da, Türkiye’nin korunmasına yönelik "ihtiyati tedbir" paketine vetosunu çekmesinin nedeni, bu...
Daha açık bir ifade, bu üç ülke, olası bir Irak savaşında, Türkiye’nin savunma yeteneğini artıracak "Patriot" füzeleri ile "Awacs" uçaklarının gönderilmesine, sırf ABD’nin tek yanlı bir savaş hazırlığı içinde olmasından ötürü, karşı çıkıyor. Fransız ve Belçika diplomatları da zaten "bu tavrımız Türkiye’ye karşı değil" diyorlar.
"Doğru, üç ülkenin itirazının adresi Türkiye değil, ABD’dir. Bu üçlünün "mantığı"na göre, Türkiye’ye NATO çerçevesinde savunma silahlarının - "ihtiyati tedbir" olarak da olsa - gönderilmesi, bir "savaş durumu" yaratır ve ABD’nin saldırma planlarının önünü açmış olur... Bunun aksine, eğer ABD’nin önerdiği paket rafa kaldırılabilirse, krizin "savaşsız" halledilmesi mümkün olabilir...
* * *
NATO’nun düştüğü duruma bakın: Siz anlaşamadığınız veya çekemediğiniz bir müttefikinize (ABD’ye) kızacaksınız ve aslında korumanız gereken, topun ağzındaki bir başka müttefikinizi (Türkiye’yi) kendi haline bırakacaksınız...
NATO’nun yarım yüzyıllık tarihinde - hatta Soğuk Savaşın en kritik dönemlerinde bile - böyle bir durum görülmedi. Hiçbir üye ülke, dün Türkiye’nin yaptığı gibi, ittifakın 4’üncü maddesinin yürürlüğe konması talebinde bulunmak zorunda kalmadı.
Son günlerde AB içindeki çatlaktan, Trans - Atlantik uçurumdan söz ediliyordu. Şimdi bu hastalık NATO’ya da sirayet etti, bir zamanların "kale gibi güçlü" Kuzey Atlantik İttifakı’nı sarsmaya başladı.
Sonunda NATO bu bunalımı atlatsa bile, güvenirliği açısından aldığı yaranın izlerini kolay kolay silemeyecek...
* * *
FRANSA - Almanya - Belçika üçlüsü, Irak sorununun gerçekten barışçı yollardan çözümlenebileceği inancını koruyabilir, ABD’nin Irak’a karşı bir savaş macerasına girişmesini haksız ve yanlış görebilir, bunun engellenmesi gerektiğini de savunabilir. Aslında uluslararası camiada onlar gibi düşünen çok ülke vardır. Türkiye de, bu krizin "savaşsız" atlatılması için elinden geleni yapıyor. (Ortadoğu ülkeleri nezdindeki yeni girişimler, bunun son örneği)...
Ama bu üç müttefikimiz, Türkiye’yi hem kendileri ile, hem NATO ile karşı karşıya getirecek bir davranış içine girmemeli idi. İki nedenle: (1) NATO’dan istenen karar, Türkiye’nin her ihtimale karşı, savunma sisteminin takviyesine yönelik. Sözü geçen modern silahlar, "savunma" (saldırıcı değil) sistemi ile ilgili... (2) Bu üç ülkenin yetkilileri, Türkiye’ye bir saldırı olduğu takdirde, 5’inci madde uyarınca derhal yardıma koşacağını söylüyorlar. O kadar üstünde durdukları "zamanlama" açısından bu Türkiye için çok geç olmaz mı?..
* * *
AVRUPA üçlüsünün Atlantik’in öbür kıyısındaki Süper Devletin tek yanlı davranışlarını ve hele tehlikeli olabilecek bir saldırısını önlemek için çaba harcaması yerindedir. Son 48 saat içinde bazı yeni diplomatik girişimler için Rusya’nın da onlara destek vermesi, cesaret vericidir. Sonunda bu çabalar sonuç verir veya vermez, bu ayrı konu. Bush yönetimi, şu anda hala Irak’ı vurmakta çok kararlı görünüyor...
Ne var ki bu çabaların platformu BM ve özellikle Fransa’nın veto hakkına sahip olduğu Güvenlik Konseyi olmalı. İttifakı bölen, Türkiye’yi de kendi haline terk eden NATO Konseyi değil...