Gürcülere göre bunda mutlaka bir kasıt -yani kötü niyet- var. Bundan emin görünen Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili açıkça Rus yetkililerini bu patlamaların arkasında olmakla suçladı ve böylece Moskova'nın kendisini izlediği bağımsız politika için cezalandırmak istediğini öne sürdü.Rusya'ya göre ise, bu iddialar saçma. Boru hattına sabotaj yapanlar, Kuzey Kafkasya'da (Çeçen ve Kuzey Osetyalı) "teröristler"dir. Amaçları da Moskova'yı zor duruma düşürmektir...* * *Her iki tarafın argümanlarının lehinde veya aleyhinde nedenler bulmak mümkün.Örneğin Rusya'nın "karanfil devrimi"nin gerçekleşmesinden ve Batı yanlısı Saakaşvili'nin iktidara gelmesinden bu yana, Gürcistan'ı baskı altında tutmaya çalıştığı, zaman zaman onu tehdit ettiği biliniyor. Dolayısıyla, Putin yönetimi geçenlerde Ukrayna'ya karşı yaptığı gibi, şimdi Gürcistan'a karşı da, "enerji silahı"nı kullanmış olabilir...Buna karşılık Kuzey Kafkasya'da zaman zaman Rus "işgali"ne karşı militan grupların şiddet eylemlerine başvurduğu da bir gerçek. Gerçi "Bunlar neden Gürcistan'ı hedef alsın?" sorusu akla geliyor ama, bu sorunun bir yanıtı da "Moskova'yı müşkül duruma düşürmek" şeklinde olabilir...* * *Burada spekülasyonları bir yana bırakıp bu olayın ortaya koyduğu bazı gerçeklere bakalım: Rusya'ya enerjide bağımlı hale gelen -Gürcistan gibi- ülkelerin, her an -esas nedenleri ne olursa olsun- zor duruma düşüp Moskova ile karşı karşıya gelmesi mümkün...Rusya, Ukrayna ve Batı Avrupa'ya sattığı doğalgaz üzerindeki son manevralarından sonra, itibar ve güveninden çok şey kaybetti. Her yeni olayda, bu "kötü örnek"ler hatırlanıyor...Enerji kaynaklarıyla ilgili politikalar, günümüzde uluslararası ilişkilerde önemli bir "belirleyici faktör" oluyor. Nitekim petrol ve/veya doğalgaz yüzünden ülkeler arasında anlaşmazlıklar ve kavgalar çıkıyor... Bunun çaresi mümkün olduğu kadar enerjide tek ülkeye ve tek kaynağa bağımlı olmamaktır... Bütün bölgeyi dondurucu soğukların kapladığı bir sırada, Gürcistan'ı Rusya'dan aldığı doğalgaz ve elektrikten mahrum bırakan boru hattındaki patlamaların gerçek nedenini öğrenmek şimdilik zor. Bizden çok uzak bir ülke, ama orada son olanlar herkesi ilgilendirecek kadar önemli ve anlamlı...Bolivya'da, tarihte ilk kez olarak Kızılderili bir yerli iktidara (yani cumhurbaşkanlığına) gelebildi. Hem de demokratik seçimlerle, yani -eskiden olduğu gibi darbelerle değil- oy gücüyle...46 yaşındaki Evo Morales'in zaferi, aynı zamanda Bolivya'nın siyasi olgunlaşma sürecindeki başarısıdır. Ülke nüfusunun (9 milyon) büyük kısmı Kızılderili kabilelere mensup olduğu halde, 500 yıldır başkent La Paz'da yönetim ve ülkenin ekonomik, sosyal yapısı, halkın yüzde 15'ini oluşturan "beyaz elit"in hâkimiyetinde idi...Artık bu değişiyor. Gerçek demokrasi yerine oturuyor. Ancak Morales'in işi çok zor. Ülkenin doğal zenginlikleri (başta doğalgaz) peşkeş çekildiği için, halk fakir (Latin Amerika'nın en yoksul ulusu)... Morales sosyalist bir programla ülkeyi kalkındırmayı vaat ediyor. Amaçlardan biri de doğal kaynakları "millileştirmek", gelir dağılımını adil hale getirmek, yolsuzluklara, uyuşturucu trafiğine son vermek...* * *Şimdi Bolivya da, Latin Amerika'da son zamanlarda yayılan sol akımların etkisi altına girmiş bulunuyor. Ancak geçen haftaki bir yazımda da belirttiğim gibi, "soldan esen Latin rüzgârları"nın, ülkelere göre, farklı özellikleri var. Castro ideolojisen yakın Chavez (Venezüella) modeli, daha dogmatik (ve de sert ABD aleyhtarı) politikalar öngörüyor. Brezilya, Arjantin, Şili "modelleri" daha ılımlı, sosyal demokrat bir çizgi izliyor...Evo Morales'in nasıl bir yol seçeceği henüz tam belli değil. Eski bozuk düzeni değiştirmeye çalışacağı kesin; ama "devrimi"ni, pragmatik bir anlayışla uygulamayı da deneyebilir.Bunda ABD'nin Bolivya'ya karşı takınacağı tavır çok önemli bir etken. Morales'i dost veya düşman yapmak geniş ölçüde Washington'un elinde. Kaldı ki, Latin Amerika'da -ve bütün dünyada- demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin gerçekleşmesini isteyen ABD değil midir? İşte Bolivya'da olan da bu... skohen@milliyet.com.tr Oy gücü ile devrim