Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Artık öylesine sıradan bir haber sayılıyor ki, medyaya dahi pek yansımıyor. Oysa gün geçmiyor ki, NATO emrindeki müttefik savaş uçakları Libya’daki hedefleri bombalamasın...
Hava operasyonlarının başladığı 31 Mart’tan bu yana, NATO uçakları tam 3 bin “sorti” yapmış, bini aşkın hedefi vurmuş.
Başta bu hava akınları, BM’nin belirlediği göreve uygun olarak gerçekleştiriliyordu. Amaç, Libya’da sivil halkı Kaddafi’nin gazabından korumak için, bir “uçuşa yasak bölge” kurmaktı. Bunun için de NATO uçakları Kaddafi’nin emrindeki uçaksavar ve iletişim merkezlerini bombalıyordu.
Daha sonra bu harekâtın sınırları, giderek genişletildi ve Libya’nın çeşitli yerlerinde askeri altyapı hedef alındı. Son zamanlarda buna başkent Trablus’un içindeki tesisler de dahil edildi.
Önceki gün NATO, bu alandaki görev süresini 3 ay daha uzattı. Yetkililer bunun “son uzatma” olacağı ve bu arada Kaddafi’nin çekileceği umudunu ifade ettiler.
Artık gelinen noktada, hemen hemen herkes -Türkiye dahil- Libya diktatörünün çekilmesini talep ediyor. Ne var ki, bu çağrılar, baskılar ve hatta büyük yıkıma yol açan bombardımanlar Kaddafi’yi dize getiremiyor. Önümüzdeki günlerde veya haftalarda aksine bir gelişme olur mu, göreceğiz.

Koltuk sevdası
Uluslararası camia -başta İngiltere ve Fransa’nın girişimi sonucunda- Libya’ya bilinen gerekçe ile askeri müdahalede bulundu.
Ancak benzer ayaklanmalara sahne alan Arap coğrafyasındaki diğer ülkelere karşı farklı bir tutum aldı. Örneğin Yemen’de, Bahreyn’de, hatta Suriye’de...
Yemen’de aylar önce başlayan halk hareketi, artık bir iç savaşa dönüşmüş durumda. Otuz kusur yıldır iktidarda bulunan devlet başkanı Ali Abdullah Salih, birkaç kez çekilecek gibi davrandı; ama sonuçta şiddet kullanarak, kan dökerek koltuğunu bugüne dek koruyabildi. Şimdi Başkan Obama dahil, birçok dünya lideri Yemen diktatörünün artık çekilmesini talep ediyor ve bu yönde baskı yapıyor.
Benzer bir durum, Bahreyn’de de yaşanıyor. Bu Körfez ülkesinde de 40 küsur yıldır iktidarda bulunan Kral El Halife, halk ayaklanmasını kuvvete başvurarak bastırmaya uğraşıyor ve dışardan gelen baskılara aldırmıyor.
Bu ülkelere karşı -Libya’da olduğu gibi- uluslararası bir askeri müdahale hiç söz konusu olmadı. Olacağı da yok... Bu ülkelerdeki şartlar Libya’nınkinden farklı olabilir; ancak bu olaylarda “müdahaleci” bir tavır alınmaması, daha çok Batılı ülkelerin stratejik ve ekonomik çıkarlarından kaynaklanıyor.
Gerçi Obama Yönetimi de, artık açıkça bu ülkelerin başındaki diktatörlerin çekilmesi için bastırıyor; ama nafile.
Ne var ki, Libya örneğinde görüldüğü gibi diktatörler, bombaların altında dahi, çekilmeye razı olmuyorlar.

Muhalefetin sesi
Suriye, farklı şartlarına rağmen, bir başka örnek... Burada Başkan Beşar Esat, ordunun desteğiyle
-ve epey kan dökerek- koltuğunu korumaya çalışıyor. Bu arada bazı reformlar yapmaya da razı oluyor. Ancak bu, şimdiye kadar sindirdiği muhalefeti tatmin etmekten uzak.
Antalya’da hafta içinde 300 Suriyeli muhalifin katılımıyla yapılan konferanstan çıkan mesaj şu oldu: Esat görevini devretsin, geçici bir konsey kurulsun, demokratik bir anayasa hazırlansın ve bir yıl içinde seçimlere gidilsin.
Esat bu seslere kulak verir mi? Şüpheli.
Diktatörler “çekil” demekle, hatta müdahale etmekle de kolay kolay pes etmiyorlar...