Sami KOHEN
"BU yazının konusu Türkiye'yi yönetenlerin, Türkiye'ye kondurduğu `işkenceci' sıfatından ve bunun uluslararası düzeydeki maliyetinden ibaret. Sayelerinde, Türkiye her alanda ve her düzeyde kaybediyor"...
Dışişleri Bakanı İsmail Cem, pazar günü "Sabah"ta, haftalık makalesini bu iki cümle ile bitiriyor.
"İşkenceyi Önleme Komisyonu Tekrar Türkiye'de" başlıklı yazıdan, Avrupa Konseyi'ne bağlı bu komisyonun, insan hakları ve bu arada işkence durumunu incelemek üzere, bu ayın ikinci haftasında Türkiye'ye geleceğini öğreniyoruz.
Cem, mutad objektif ve analitik yaklaşımı ile kaleme aldığı yazısında, bu komisyonun Türkiye ile ilgili 15 Aralık 1996 tarihli raporundaki tespitlerine, bir dizi örnek sayarak, geniş yer veriyor.
Makalede en çarpıcı ve düşündürücü değerlendirme ise, giriş bölümünde şu cümlelerle yer alıyor:
"Türklerin Türkiye'ye yaptığını, düşmanlar yapmaz herhalde... Polis merkezlerinde işkence aletlerinin ortaya çıkarıldığı bir devlet, çağdaş falan olamayacağını, adamdan sayılmayacağını anlamaz mı? 15 - 16 yaşındaki çocukların ifadesini işkence ile alan bir devletin insanları, haklı bir Kıbrıs davasını asla kazanamayacaklarını göremez mi? Avrupa Birliği'ne asla alınamayacaklarını bilmez mi?"
* * *
HÜKÜMETTE görev alıncaya kadar, bir gazeteci - yazar ve muhalefete mensup bir politikacı olarak Cem, çeşitli vesilelerle insan hakları (ve işkence) konusundaki duyarlılığını ifade etmiştir.
Şimdi bir hükümet mensubu, bir Dışişleri Bakanı olarak, aynı görüşleri, gene aynı objektif kıstaslarla dile getirmesi, ayrı bir önem taşıyor.
Kuşkusuz bu değerlere önem veren herkes, Cem'in bu yaklaşımına ve düşüncelerine katılacaktır.
Geçenlerde İstanbul'da, Büyükada'da düzenlenen Türkiye - AB Gazeteciler Semineri'nde de Cem, Türkiye'deki insan hakları ihlalleri ve işkence konusuna değinmiş ve özellikle Avrupalı yazarların sorularını yanıtlamaya çalışmıştı.
Sorulan sorulardan biri şu idi: "İnsan haklarının ihlallerinden ve işkenceden siz de yakınıyorsunuz. Güzel söylüyorsunuz, ama şimdi iktidarda olan sizsiniz. Siz bu duruma son vermek için ne yapıyorsunuz?"
Bakan, bu hükümetin iş başına daha yeni geldiğini ve başta öncelikli meselelerle uğraşmak zorunda kaldığını, ama bundan sonra insan haklarına eğilmek imkanının bulunacağını belirtti.
Gerçekten, bu hafta
"100'üncü gününü" dolduracak olan Yılmaz hükümetinin, insan hakları alanında somut herhangi bir icraatı olmadı. Acaba bu konu, bundan sonra hükümetin öncelikleri arasında yer alacak mı?
Açıkçası, seminerdeki yabancı meslektaşlarımız, Cem'in sözlerini şüpheci bir yaklaşımla değerlendirdiler. Türkiye'de yaşayan ciddi bir gazeteci şöyle dedi:
"Bakana inanmak isteriz. Ama geçmişte bunu benzer o kadar söz söylendi ki... Bu sözler ya hiç yerine getirilmedi, ya da göz boyamak için kozmetik bazı kararlar alındı... Ama uygulamada hiçbir şey değişmedi"...
* * *
TÜRKİYE'de insan hakları standartlarını uygar düzeye yükseltmek, elbet bir günden öbürüne gerçekleşecek bir olgu değil.
Bu kavramın karakollara ve devlet dairelerine kadar yaygınlaşması için zamana ihtiyaç vardır.
Ama bu zaman gerektiği gibi kullanılmazsa, hiçbir şey değişmez.
Seminerdeki tartışmalarda öncelikle neler yapılması gerektiği hususunda şu noktalar belirtildi:
Örneğin, hükümet, insan hakları ihlallerine ve işkenceye karşı kesin bir tavır ortaya koymalı, bu konuda gerekli yasal ve idari önlemleri ivedilikle almalıdır. (Bugün açılacak olan Büyük Millet Meclisi'ne bu alanda büyük görev düşüyor)...
Bu konuda ülke çapında bir "işkenceyi önleme" kampanyası açılmalıdır... Polis ve diğer ilgili kurumlar yoğun bir eğitime ve sıkı bir denetime tabi tutulmalıdır...
İnsan hakları konusunda bilinçli ve duyarlı olan Cem'den beklenen, dile getirdiği dertleri ivedilikle, içinde bulunduğu hükümetin gündemine getirmesidir.
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr