Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Haber, 13 Nisan'da Paris'te bir protesto gösterisi yapan lise öğrencilerinin polis tarafından tartaklanması ve coplanması ile ilgili. Fransız medyasının görmezlikten geldiği bu olay, nihayet "Choc" adında bir derginin resimleriyle ifşa etme sayesinde kamuoyuna yansıdı. Ama buna ne Fransız makamları, ne AB bir tepki göstermiş. Oysa 6 Mart'ta İstanbul'da gösteri yapan kadınların polis tarafından dövülmesi ve sürüklenmesi, Avrupa'da adeta fırtına koparmıştı. AB de buna sert tepki göstermişti...Avrupa basınının - ve de AB'nin - mahiyeti farklı da olsa, "Hürriyet"in deyişiyle "benzer iki olay" karşısındaki tavrı, bir "çifte standart" örneği...* * *ASLINDA "çifte standart" uygulaması sadece bu olayla ve Avrupa ülkeleriyle sınırlı değil. Bu tür davranışlar evrensel denecek ölçüde yaygın - ve de sık...Polisin şiddet kullanması halinde Avrupalıların kendi kentlerinde pas geçtikleri bir olayın benzerinin İstanbul'da cereyan etmesi karşısında kıyameti koparmalarının bir nedeni de şu: Fransa, AB'nin "baba" üyelerinden biri. Orada bu tür uygulamalar adeta hoşgörü ile karşılanıyor, Türkiye ise, Kopenhag kriterlerini yerine getirmesi istenen bir aday ülke olarak, tüm dikkatleri -ve de kuşkuları- üstünde topluyor.Tabii ki, kendilerini rahat hisseden Avrupa ülkelerinin ve kurumlarının "çifte standart" uygulamasını şiddetle yermek bizim hakkımız. Ancak başkalarında olduğu zaman kınadığımız nahoş olayların kendi ülkemizde cereyan etmesine karşı çıkmak da görevimiz olmalı...* * *HAFTA başında AB Ortaklık Konseyi'nde de, Avrupalı "ortaklar"ın gündeme getirdiği bazı sorunlar, Türk tarafının tepkilerine ve hatta eleştirilerine yol açtı. Nitekim İstanbul'daki 6 Mart olayı da bu "sorunlar" arasındaydı. Dışişleri Bakanı Gül, bunu "yol kazası" diye nitelendirip geçiştirdi. Herhalde "Choc" dergisi elinde olsaydı, "Sizde de oluyor böyle şeyler" diyebilecekti...Ortaklık Konseyi'nde tartışılan konuların bir kısmı üzerinde tam bir mutabakat sağlandığı söylenemez. Bu nedenle ortak tutum belgesinde, örneğin Kıbrıs gibi tartışmalı konularda muğlak ifadeler yer alıyor. Birçok AB üyesi, Türkiye'nin Kıbrıs Rum hükümetiyle diplomatik ilişki kurmasını isteyen bir cümle kullanılmasını istiyordu. Bu (özellikle İngiltere'nin çabasıyla) önlendi. Ancak belgede Ankara'nın Gümrük Birliği ek protokolünü imzalaması gerektiği belirtildi.Aslında Türkiye bu protokolü imzalamaya hazır (ve bir bakıma mecbur). Ancak bunun Kıbrıs Rum devletini tanıma anlamını taşımadığını da vurguluyor. Bu husus, ayrı bir mektupla da duyurulacak. Bu arada AB'nin de kendi verdiği sözleri yerine getirmesi beklenecek...* * *DOĞUŞ Üniversitesi'nin dün İstanbul'da düzenlediği "Türkiye'nin AB ile Müzakere Süreci" başlıklı konferansta konuşan AB Genel Sekreteri Büyükelçi Murat Sungar, doğru bir tespit yaptı: AB ile ilişkiler denince hep Kıbrıs, Ermeni meselesi gibi "siyasal sorunlar" akla geliyor ve medya sadece bu konular üzerinde duruyor. Oysa, AB ile müzakere sürecinde ele alınan ve şimdiden hazırlıkları yapılması gereken sağlıktan eğitime, çevreden mali düzenlemelere kadar -vatandaşların günlük yaşamını etkileyecek- çok konu var.Medya açısından bunlar diğerleri gibi "seksi" haberler olmasa da, asıl tartışılacak konular bunlar...Eğer AB ile üyelik hedefinden sapmıyorsak, bunun tüm zorluklara rağmen, nasıl gerçekleştirileceği üzerinde odaklanmak gerekiyor... skohen@milliyet.com.tr DÜNKÜ "Hürriyet"in "Paris kriterleri" manşetiyle verdiği haber, Türkiye'de AB ile ilişkilerin çok tartışıldığı ve Avrupalı dostların davranış tarzının sıkça eleştirildiği bir zamana rastladı.