Hafta başında Milli Güvenlik Kurulu'ndaki kavga olmasaydı, Türk ekonomisi öylesine sarsılır mıydı? Hükümetin döviz kurunu dalgalanmaya bırakması başta olmak üzere, ekonomik istikrar programı üzerinde dün sabaha karşı aldığı dramatik kararlar, Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit'in, MGK'daki o talihsiz sürtüşmesinin bir sonucu mudur?
İlk bakışta bu böyle görünebilir. Kuşkusuz ülke yönetiminde siyasetle ekonomi arasında sıkı bir ilinti var. Bir alandaki aksama veya sarsıntı, diğerini etkiler. Tüm gözlemciler de bu kez, Türkiye'deki ekonomik krizin devlet zirvesinde yaşanan siyasi gerginlikle yakından irtibatlı olduğunu belirtiyorlar.
Ancak kur politikası dahil, programda köklü bir ayarlamaya yol açan ekonomik bunalımı, sadece Çankaya ile hükümet arasındaki son siyasi gerginliğe bağlamak doğru olmaz. Bu kavga, ekonomide belki de pek görünmeyen (fakat aslında var olan) rahatsızlığı daha da ciddileştirip yüzeye çıkarmıştır.
Diğer bir deyişle Türk ekonomisi, zirvedeki siyasi kavga nedeni ile ağır bir darbe yemiş ve düzelme umutlarını dağıtmıştır.
Eğer Türk ekonomisi rayına oturmuş olsaydı, böyle siyasi bir sarsıntıya karşı dayanacak bir güce sahip bulunsaydı, elbet bu duruma gelinmezdi. Örneğin ABD'de başkanlık seçiminden sonraki ciddi siyasi kriz, bu hafta Fransa'da Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında Korsika sorunu yüzünden ortaya çıkan uyuşmazlık, zerre kadar ekonomik hayata yansımadı. Çünkü bu ülkelerin ekonomisi, bu gibi siyasal çalkantılardan etkilenmeyecek kadar sağlam...
* * *
TÜRKİYE sonuçta ekonomide olduğu kadar dış ilişkilerinde de ivme kaybetmiş bulunuyor. Oysa geçen yıl bu zamanlarda işler yolunda gidiyordu. Helsinki zirvesi sonrasında Türkiye'nin kendine güveni, dış dünyanın da Türkiye'ye itimadı artmıştı. Ekonomik istikrar programı ilk iyi sonuçlarını veriyordu. Ankara dış politikasını güçlü bir pozisyondan yürütebiliyordu...
Şimdi filmi tekrar gerilerden almak gerekiyor. Türkiye uluslararası finans kuruluşlarının nezdinde, son zamanlarda kazandığı kredibilitenin gene altına düşüyor. Dış yatırımcıların Türkiye'ye olan güveninin ve ülkemizde iş yapma arzusunun yeniden oluşması için zamana - ve özellikle Türkiye tarafından ciddi çabalara - ihtiyaç var.
Bu dönemin başında yapılması gereken ilk iş, son siyasi kavga ile dışarıya yansıyan kötü sinyalin izlerini silmektir. Bu bağlamda Çankaya ile hükümetin derhal barışması şart. Kişisel sürtüşmenin - nedenleri fikir ayrılıkları da olsa - küskünlüğe ve karşılıklı meydan okumaya dayalı sürekli bir kavgaya dönüşmesini mutlaka önlemek lazım. Yani barışçıl, uzlaşıcı bir ortama hızla gitmek gerek.
Hükümetin Çankaya'ya karşı bir tavır alacağından söz ediliyor. Bu arada örneğin, Cumhurbaşkanı'nın dış ülkelere yapacağı ziyaretlere, hükümet düzeyindeki kişiler katılmayacakmış. Başarılı bir dış politika böyle mi yürütülür? Umarız bunlar sadece söylentidir. Doğru ise, hükümet bu karardan hemen vazgeçmelidir.
* * *
ŞU anda yaşanmakta olan krizin maalesef dış ilişkilere epey olumsuz etkileri olacak.
Dış dünyanın Türkiye'ye güveni sarsılmıştır. Türkiye kriz geçiren, geleceği belirsizliklerle dolu bir ülke görünümünde. "Financial Times'ın dün belirttiği gibi, Türk liderler, kişisel kavgalarını yaparken, bunun dış etkilerini (özellikle finans çevrelerine yansımasını) düşünmediler. Türkler bu "içe dönük tabiatlarından" vazgeçmek zorundalar.
Zayıf bir ekonomi ile güçlü bir dış politika izlenemez. Türkiye'nin gündeminde pek çok dış sorun var. Ayrıca Ankara bölgesel bir güç rolünü üstlenmeye çalışıyor. Türkiye evini hızla ve uyum içinde bir düzene sokmazsa bunları gerçekleştirmek hayal olur...