Türkiye - AB Ortaklık Konseyi'nin önceki gün Lüksemburg'da yaptığı toplantının kaydettiği başarının yanı sıra ortaya koyduğu önemli bir gerçek var:
Ankara ile Avrupalı dostları arasında, Türkiye'nin AB ile bütünleşme sürecinin hızı konusundaki tutumları hala birbirinden farklı.Konsey toplantısından sonra AB yetkililerinin ve Türk Dışişleri Bakanı'nın yaptığı açıklamalar, görüşmelerin daha çok olumlu yanı üzerinde yoğunlaşmışsa da, gene de satırlar arasında, katılım sürecinin hızı üzerindeki görüş ayrılıklarının belirtileri ortaya çıkıyor.
İsmail Cem, Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin başlamasının fazla geciktirilmemesini istiyor. Açıkça "Türkiye'nin hedefi, katılım öncesi dönemi mümkün olduğu kadar kısaltmaktır... Bu dönemin süresiz uzatılması yorgunluğa yol açabilir" şeklinde konuşuyor.
AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu yetkilisi Guenter Verheugen başta olmak üzere diğer ilgililer ise, katılım öncesi dönemde Türkiye'nin yerine getirmesi gereken yükümlülükleri anımsatıyor. Türkiye'nin sorunlarını iyi bilen Verheugen, "Hala katılım sürecinin ilk aşamasında bulunuyoruz; ancak Lüksemburg'da yapılan toplantıdan sonra bu sürecin hızlanacağını umuyorum" diyor...
* * *
DAHA açık bir ifade ile, bugünkü durum şu:
Ankara tam üyelik müzakerelerinden önceki katılım sürecinin, "Türkiye henüz tüm kriterlere uymuyor" gerekçesi ile, uzun tutulmasına karşı. AB ise, katılım sürecinin uzunluğu veya kısalığının tamamen Türkiye'nin birtakım objektif kriterlere uyma yönünde kaydedeceği ilerlemeye bağlı olduğu konusunda ısrar ediyor. Nitekim Konsey toplantısında da, AB'li yetkililer Türkiye'nin örneğin insan hakları konusunda Helsinki zirvesinden bu yana fazla mesafe kat etmemesinden duyulan düş kırıklığını dile getirdi.
AB yetkililerinin vurguladığı önemli bir nokta var: Helsinki zirvesinden sonra da söylendiği gibi, artık top Türkiye'de. Diğer adayların yaptığı gibi, Türkiye de siyasal ve ekonomik kriterlere uyma yönünde ne kadar hızlı giderse, hedefine o kadar çabuk ulaşır.
Yoksa, Türkiye'de bazılarının düşündüğü gibi, AB'nin Türkiye'nin adaylık sürecini uzatmak, işi ağırdan almak gibi bir eğilimi kesinlikle yoktur.* * *
AB ülkelerinde Türkiye'nin üyeliğine şu veya bu nedenle hala sıcak bakmayan çevreler var kuşkusuz. Tıpkı Türkiye'de AB'ye karşı şüpheci davrananlar olduğu gibi...
Ama Komisyon'un ve Konsey'in eğilimi ve taahhüdü, Türkiye'nin üyelik yolunu açmaktır. Ancak Türkiye'den beklentiler konusunda katı bir tutumun sergilendiği de bir gerçektir.Ne yazık ki, Helsinki'den bu yana Ankara da bu tavrı değiştirebilecek sinyalleri vermiş değil. Türkiye kurumsal çalışmalara, bu arada AB ile işgüdümü sağlayacak örgütlenmeye, yeni girişiyor. (Koordinasyon birimi halen kendisine bina ve personel aramakla meşgul)... Son haftalarda insan hakları konusunda bazı yanlış mesajlar verildi. Yasal uyum çalışmaları henüz başlamadı. Katılım süreci ile ilgili bir program ve tarih belirlenmedi...
Eninde sonunda bunlar yapılacak tabii. Hele şimdi Lüksemburg'da 8 komitenin kurulmasından ve siyasal diyaloğun yeniden başlamasından sonra...
Adaylıktan üyeliğe giden yolun çok uzun ve çetin olduğu daha baştan söylendi. Açıkçası bu yolda hızlı gitmek, daha çok bize kalmış...Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr