Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bugün Tahran’da, İran nükleer krizinin çözümü umutlarının dibe vurduğu ve bu yüzden uluslararası gerginliğin yükseldiği bir sırada İran lideriyle görüşüyor.
Bakan’ın amacı, öncelikle tırmanmakta olan tansiyonu düşürmek.
Son günlerde ipleri geren bir dizi olay oldu: İran daha önce verdiği sözden vazgeçip uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirme işlemini bizzat yapmaya karar verdiğini ilan etti. İşlemin Rusya veya Fransa’da yapılmasını sağlamaya çalışan BM’ye bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu için bu açıklama bir şok oldu.
Buna karşılık ABD İran’a karşı daha sert yaptırımların uygulanması için BM Güvenlik Konseyi’ne başvurmaya hazırlandığını bildirdi. Amerikan diplomasisi bu amaçla Rusya’dan Çin’e ve Arap dünyasına kadar, çeşitli ülkelerin desteğini sağlamak için seferber oldu.
Bir yandan İran’ın nükleer programını kendi başına yürütmeye kalkması, diğer yandan uluslararası camianın İran üzerindeki baskılarını yoğunlaştırması, aylardır süren diplomatik çabaların kesilmesine ve karşılıklı zıtlaşmanın tehlikeli boyutlar almasına yol açmış bulunuyor.

Güven meselesi
İşte böyle bir ortamda Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun bugün Tahra’da yapacağı görüşmeler, zayıf da olsa, bir umut yaratıyor.
Misyonun zor tarafı tansiyonu düşürmek ama, bunun sağlanması ancak tarafların son ilan ettikleri pozisyonlarından vazgeçmeleri ve daha önce Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun sağladığı mutabakat çerçevesinde yeniden uzlaşmalarıyla mümkün.
Türk diplomasisi bunu ne kadar sağlayabilir?
Bu aslında Türkiye’yi bir “aracı” pozisyonuna getiriyor. Ankara bir süredir bunu yapmaya çalışıyor. Ancak bu kez, bir Türk yetkilisinin bize dediğine göre, Türkiye’nin de Tahran’a ileteceği bazı öneriler var. Bunların ne olduğu doğal olarak bu aşamada gizli tutuluyor. Fakat Davutoğlu’nun bu kez çantasındaki dosya, uzlaştırıcı bazı somut fikirler içeriyor.
İran nükleer krizinin, içinden çıkılması zor detayları var. Yoğun müzakerelerden sonra sağlanan mutabakat sonradan bu detaylar ve özellikle taraflar arasında hâkim olan güvensizlik nedeniyle, uygulamaya kanamıyor. Bu arada İran da, zaman kazanmak için her türlü oyalama taktiklerine başvurmaktan geri kalmıyor.

Avantajlı durum
Türk diplomasisinin şimdi tıkanmış görünen bu sorunu çözümlemek için ne yapabileceği sorusu kadar, Türkiye’nin ilgili taraflar üzerinde ne kadar etkili olduğunu da sormak gerek. Örneğin İran Türkiye’nin tavsiyelerini veya telkinlerini ne kadar dinler?
Dışişleri Bakanı Davutoğlu başta olmak üzere Türk yetkililer, İran’la uluslararası camia arasında bir uzlaşma sağlanması konusunda Türkiye’nin çok avantajlı (ve şu anda belki de en müsait) durumda olduğu kanısındalar.
Gerçekten yabancı diplomatlar da Türkiye’nin bu meselede en uygun “iletişim kanalları”na ve “etkileşim kapasitesi”ne sahip bir ülke durumunda olduğunu belirtiyorlar. İlgili tarafların Türkiye’ye bu konuda güvenmeleri ve onun araya girmesini arzu etmeleri de bunun bir göstergesi.
Kuşkusuz bu özellikler, Türkiye’nin üstlendiği misyonun mutlaka başarıyla sonuçlanacağını garanti etmez. Sonuç alınmazsa herhalde Türkiye’nin kaybedeceği bir şey olmaz. Eğer gerçekten bu çabalar başarıyla sonuçlanırsa, Türkiye müstesna bir bölgesel aktör olduğunu kanıtlamış olacaktır.