"Yirmi yıl önce ben de AB’ye, o zamanki adı ile AET’ye karşı idim" diye hatırlatıyor AKP lideri Tayyip Erdoğan... "Açıkçası bakış açımız farklı idi. Avrupa Topluluğu’na bir Hıristiyan kulübü olarak bakıyorduk. Avrupa’da da bunu dönemin Başbakanı Helmut Kohl gibi politikacılar da telaffuz ediyordu"...
Ya şimdi? "Biz AB’ye bir Hıristiyan kulübü olarak bakmak istemiyoruz. Bizi alırlar veya almazlar; önemli olan Türkiye’nin o siyasal, ekonomik, sosyal standartlara ulaşmasıdır..."
Erdoğan AKP’nin AB politikasını dün Nazlı Ilıcak’ın evinde bir grup yazarla yaptığı sohbet sırasında söylüyordu.
Bu tavır değişikliğinde hangi faktörler rol oynadı? Erdoğan bu soruyu yanıtlarken şöyle konuştu: "Türkiye’nin AB’nin düşünce, vicdan, din özgürlüğü standartlarına büyük ihtiyacı var. Biz bu bakımdan AB’ye girmemizin hayırlı olacağına inanıyoruz."
Diğer bir deyişle Tayyip Erdoğan pragmatik bir yaklaşımla, dün karşı çıktığı AB üyeliğini bugün partisi - ve ülke - için yararlı görüyor veya üyelik gerçekleşemezse dahi, bu amaçla demokratik kriterlerin gerçekleştirilmesini zorunlu sayıyor...
***
ERDOĞAN’ın konuştuklarının ışığında, AKP’nin AB ile bağlantılı sorunlar karşısındaki tavrı şöyle özetlenebilir:
İdam konusunda, AKP "ağırlaştırılmış müebbet hapis" sisteminin getirilmesini istiyor. Erdoğan’ın deyişi ile, Türkiye’de af ve şartlı salıverme, dejenere edilmiştir. Son olarak da AB ile ilişkiler "Apo"ya endekse edilmiştir. Bu kısırdöngüyü kırmak ve kamu vicdanını rahatlatmak için, Anayasa’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilişkin bir değişiklik getirmek lazımdır. AKP bu "anayasal güvence" talebi üzerinde ne kadar ısrarlı olacak? Eğer DSP - ANAP önergesi gereken desteği görürse, "dikleşmeyecektir".
AKP anadilde öğretime ve yayıma karşı değil. Komşu ülkelerden Kürtçe yayım zaten fiilen var. Bunun Türkiye’de devlet denetiminde yapılması mümkün. Öğretimin de gene devlet denetiminde, özel teşebbüs tarafından yapılmasında sakınca yok.
Erdoğan’ın deyişi ile, halen Türkiye’nin en büyük meselesi (ve ekonomik, siyasal sorunların kaynağı) "yönetim krizi"dir. Hükümetin değişmesi şart. Seçim ve partiler ile ilgili yasalarda yapılacak değişikliklerin ardından, sonbaharda seçimler olursa, bu kriz aşılacaktır. Aksi halde Türkiye bunun birçok alanda - ve bu arada AB ile ilişkilerde - çok ağır faturasını ödeyecektir.
***
SON 6 ayda Türkiye’nin 66 ilini gezdiğini anlatan Erdoğan, halkın bezdiğini ve mutlaka yönetim değişikliği istediğini, "fildişi kulesinde" oturanların bunun farkında olmadığını belirtti.
Erken seçim olursa, ne sonuç verir? "Tablo tamamen değişir" diyor AKP lideri. İddiası şu: AKP oyların yüzde 40’ını alır. CHP ikinci, DYP üçüncü parti olur...
Erdoğan’ın erken seçim üzerindeki ısrarı, bu "güvenöden ileri geliyor. AB’nin "demokratik standartlarına" verdiği önemin nedeni de bu.
Bunu sağlayabilecek mi? Erdoğan sohbet sırasında sık sık "Dikleşmeyeceğiz, ama dik duracağız" ifadesini kullandı. AKP’nin yeni siyasal çizgisi ve sloganı bu olsa gerek...