Sami Kohen
HÜKÜMET krizi, dış politika açısından, daha kötü bir zamana rastlayamazdı.
Diplomasi takvimine bakıldığında, Türkiye'nin şu sırada resmen değilse bile fiilen hükümetsiz bulunması ve yeni koalisyonun işe başlamasına kadar en az 2 hafta daha geçmesinin söz konusu olması, gerçekten bir talihsizlik.
Ankara'daki siyasal çalkantılar nedeni ile, bazı ziyaret ve randevuların (örneğin Bulgar Cumhurbaşkanı'nın Ankara'ya gelişi, Cumhurbaşkanı Demirel'in İspanya'ya gidişi gibi)
iptal edilmesi bir yana, Türkiye'nin önem verdiği "tarihi" olaylarda varlığını ve ağırlığını hissettirememesi, büyük bir kayıp.
Önümüzdeki Cuma günü, Amsterdam'da AB'nin, üyelik başvurusunda bulunan ülkeler için düzenlediği "bilgilendirme toplantısı" yapılıyor. Başbakanlar düzeyindeki bu konferansa Türkiye, Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri ve Kıbrıs'la eşit koşullarla (ve "başvuru sahibi ülke" statüsünde) katılabilecek.
Türk diplomasisi bu olanağa kavuşabilmek için aylarca uğraştı. AB, Türkiye'yi "onbirler"in arasında kabul etti. Ama ne yazık ki, Türkiye diğer ülkelerin düzeyinde temsil edilemeyecek. Başbakan Erbakan'ın daveti aldığında zaten gitmek niyetinde olmadığı söylenmişti. Çiller'in gitmesi söz konusu idi.
Ama şimdi Ankara'daki siyasal kargaşa yüzünden, Dışişleri Bakanı'nın da gidip gitmeyeceği belli değil. Ev sahibi organizatörler de bunu bilmiyor, Dışişleri Bakanlığımız da!..
Kaldı ki, açıkçası bu şartlarda Çiller'in gitmesi de, fazla bir kazanç sağlamayacak. Çünkü herkes ona "gidici" olarak bakıyor. Üstelik açıkçası Avrupalılar ona eskisi gibi itibar da etmiyor...
Oysa, Türkiye'nin üyelik konusunda AB içinde ağırlığını koyması için, ne umutlar besleniyordu...
* * *
AMSTERDAM'daki "bilgilendirme" toplantısı, üyeliklerin kararlaştırılacağı bir forum değil. Başvuruda bulunanlara sadece AB'nin tutumu anlatılacak. Esas karar, ancak yıl sonunda AB'nin Lüksemburg'da yapacağı zirvede verilecek, hangi ülkelerin "ilk dalga"ya gireceği orada belirlenecek.
Bununla beraber, Amsterdam'da üyelik isteyen ülkelerin liderleri, görüşlerini ve taleplerini dile getirmek fırsatını bulacaklar.
Açıkçası şu anda AB'de, Türkiye'yi "ilk dalga" içinde gören yok. "İlkler" arasında yer alacak üç - dört ülkenin hangileri olduğu da zaten tahmin edilebiliyor...
Ankara, eşit ve objektif kıstasların uygulanmasını istiyor ve bu takdirde Türkiye'nin de "ilkler"e dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.
Ama Amsterdam'da bunu enerjik biçimde kim söyleyecek?
Türk diplomasisi, son birkaç gün içinde, konu ile ilgili önemli girişimlerde bulundu. Bu arada, AB'nin önde gelen ülkelerine şu mesajı iletti: "Türkiye'nin üyelik için ekonomik alanda diğer aday adaylarının gerisinde olmadığı (hatta ilerisinde olduğu) AB raporlarında da kabul ediliyor. Pürüz olarak öne sürülen siyasal alandaki yetersizlikleri Türkiye gidermeye hazır. AB bu bağlamdaki beklentilerini bir liste olarak bildirsin. Türkiye bunları dikkate alacaktır..."
Böyle bir girişimin ardından, Türkiye'de hükümetin inandırıcı olacak bir güvence vermesi ve gerçekten demokrasi, insan hakları alanında beklenen reformları ve AB standartları ile uyum sağlayacak düzenlemeleri süratle gerçekleştirmesi gerekir.
Ne var ki, bunu yapacak hükümet yok ortada! Şu anda, sonunda iktidarda kimin bulunacağı ve nasıl hareket edeceği de belli değil.
Bu durumda "üyelik davası"nı kazanmamız mümkün mü?
* * *
AB ile ilişkiler takviminde önemli bir sayfa olarak görünen Amsterdam'daki toplantı, kuşkusuz Türkiye'nin üyelik şansının ne olduğu hakkında bir fikir verecek.
Normal olarak, üyeliği dış politikasının ana hedefi sayan bir hükümetin, bu toplantıdan çıkacak havayı iyi değerlendirmesi ve ona göre bir strateji kurması gerekir.
Gene aynı noktaya geliyoruz:
Hangi hükümet?
Diyelim ki, Temmuz başlarında yeni hükümet kuruldu ve işe başladı.
Eğer üyelik konusunu önemsiyorsa, ona "ilk işler"in arasında öncelik vermesi gerekecek.
Diplomatlar "Türkiye'nin bu andan itibaren kaybedecek tek bir dakikası yok" diyorlar. Ve AB'nin takvimine göre, Türkiye'nin çeşitli düzenleme ve reformları hızla hayata geçirmesi gerektiğini vurguluyorlar.
Türkiye siyasal keşmekeş yüzünden bunu yapamazsa ne olur?
Açıkçası: AB ile bütünleşme, hayal olur...
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr