Sami KOHEN
1970'li yıllarda, BM'nin Protokol Müdürü olan Sinan Korle, bir sohbetimizde şöyle demişti: "Bu dünya teşkilatının kadrosunda çeşitli milletlere mensup insanlar çalışıyor. Uluslararası memur statüsündeki bu görevliler arasında ne yazık ki çok az Türk var. Hele Genel sekreter'in yanında veya BM'ye bağlı kuruluşların başında çalışan Türk yok gibi"...
Sinan Korle, BM'de protokol şefliği gibi üst düzey bir mevkiye yükselen ender Türklerden biri idi. Vefatından önce kaleme aldığı anıları, kendisinin sadece BM çevreleri ile değil, dünya liderleri ile ne kadar yakın ve samimi ilişkiler kurduğunu ortaya koyuyor.
New York'taki sohbetlerimizde Sinan Korle BM kadrolarında çok az Türkün bulunduğunu anlatırken, hep dert yanardı: "Bize verilen kontenjanı dahi doğru dürüst kullanamıyoruz. Bakın, buralarda pek çok Hintli, Pakistanlı, hatta Afrikalı memur çalışıyor. Bizden ise çok az görevli var."
Neden? Eski gazeteci Korle, BM'de çok kimseden duyduğum sebebi, üzülerek şöyle anlatıyordu: "Başvurularda dikkate alınan niteliklerin başında, lisan bilgisi geliyor. Hintlilerin, Pakistanlıların bu konuda bir sıkıntıları yok. En azından İngilizceleri mükemmel. Bizimkiler, çoğu zaman, lisan sınavında aranan düzeyi tutturamıyorlar."
Evet, iyi İngilizce - ve tercihan ikinci bir yabancı lisan - bilgisi, BM (veya diğer uluslararası kuruluşların) kadrolarına girmek için zorunlu görülen temel vasıflardan biri. Bu şart dün olduğu kadar bugün de geçerli.
Korle ve BM'de görev yapmış diğer Türklerin bundan çıkardığı sonuç hep şu olmuştur:
Türklerin yurt dışında diğer milletlere mensup insanlar gibi üst mevkilere ulaşmaları için her şeyden önce, en az bir yabancı dili çok iyi bilmeleri gerekiyor. Oysa, Türkiye'deki eğitim sistemi - yabancı okullarda veya yabancı ülkelerdeki kolej veya üniversitelerde okuyabilenlerin dışında - böyle elemanların yetişmesine pek elverişli değil. Eğer Türkiye - ve Türk insanı - dünyaya açılmak istiyorsa, okullarda yabancı dil öğretimine daha büyük önem ve yer vermek şart...
* * *
SEKİZ yıllık kesintisiz eğitim yasasının hayata geçirildiği bu dönemde, yabancı dil öğretimi konusunu da gündeme getirmekte yarar vardır.
Türkiye'deki yabancı liseler (Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman, Avusturya ve İtalyan) yeni yasadan etkileniyor. Bu okullar, orta kısımlarını kapatmak zorundalar. Bu durumda yabancı okullara giren öğrenciler, ortadan değil, liseden itibaren yabancı dilde öğrenim yapacaklar. Bu ise, öğrencinin yabancı dili daha geç ve zor öğrenmesine yol açacaktır.
Yabancı okulların bugünkü statüleri ile ilkokul açmaları mümkün değil.
Ancak buna pratik bir yol bulunabilir. Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin "bu müesseselerin de ilkokul açmaları için yasal düzenlemelerin yapılması düşünülüyor" şeklindeki beyanları, umut verici. Yeter ki, bu lafta kalmasın...
Ama asıl önemli olan, yabancı dil öğretiminin Türk okullarında daha erken ve daha kaliteli biçimde başlamasını sağlamaktır. Yabancı okullara gidebilen öğrencilerin sayısı sınırlıdır. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde okuyan ve daha sonra üniversiteye devam edip uzmanlık alanını seçen gençlerin dil bilgisinin çok zayıf kaldığı bir gerçektir.
Bu büyük eksikliği, yabancı yayınları izleyemeyen, uluslararası konferanslara katılamayan, yurt dışına gittiğinde doğru dürüst bilgi alamayan veya kendi birikimini dile getiremeyen akademisyenden işadamına kadar pek çok insanımız hissediyor.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bir yetkilisinin geçen gün "Sabah" gazetesine demecinde belirttiği gibi, "çocuklar dahi artık ilkokulda yabancı dil öğrenmek istiyorlar".
Evet, böyle bir bilinçlenme, çocuklarda dahi vardır artık. O halde ne yapıp yapıp, bu olanak sağlanmalıdır.
* * *
SEKİZ yıllık eğitim yasasının ciddi bir eğitim reformuna dönüştürülmesi için, yapılacak işlerden biri de, yabancı dil öğretimine yeni bir sistem - ve yeni bir zihniyet - getirmek olmalıdır.
Türkiye'nin küreselleşmesi, dışa açılması, bölgede ve dünyada bir rol ve etkinlik sahibi olması, önemli ölçüde buna bağlıdır.
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr