Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami KOHEN

KAFKASYA, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, dünyanın en çalkantılı bölgelerinden biri olmuştur. Rusya Federasyonu'nun içinde kalan Kuzey Kafkasya'da Moskova'nın hakimiyetinden kurtulma yönünde bir hareket başlamış, bu, Çeçenistan'da görüldüğü gibi bir bağımsızlık mücadelesine dönüşmüştür. Güney Kafkasya ise, bir yandan bölgesel ve etnik çatışmalara (Gürcistan'da olduğu gibi) bir yandan da bağımsızlığa yeni kavuşan ülkeler arasında kanlı savaşlara (Azeri - Ermeni çatışması gibi) sahne olmuştur.
Rusya, SSCB'nin çökmesinden sonra da, Çarlık döneminden bu yana izlenen geleneksel politika çerçevesinde, Kafkasya'ya - ve ayrıca Orta Asya'ya - kendi "arka bahçesi" olarak bakmaya devam etmiştir. Nitekim Yeltsin yönetimi, "yakın çevre doktrini" ile, bu bölgeyi resmen kendi "nüfuz alanı" olarak ilan etmiştir.
Doğrusu 1990'ların başında, dünya Moskova'nın bu doktrini ile pek ilgilenmemiş, Batı zımnen Kafkasya'yı (ve de Orta Asya'yı) Rus etkinlik alanının içinde saymıştır. ABD dahi, bir - iki yıl öncesine kadar, bu konuda sesini pek çıkarmamıştır.
* * *
ANCAK son zamanlarda Clinton yönetimi, yeni bir Kafkasya politikası geliştirmeye başlamış, bölge ülkeleri ile ve özellikle Azerbaycan ile yakınlaşmıştır.
Daha iki hafta önce, 3 dev ABD petrol şirketi, Washington'u ziyaret eden Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile 8 milyar dolar değerinde anlaşmalar imzalamıştır. Amerikan iş çevreleri çeşitli alanlarda Azerbaycan'da yatırım yapıyorlar. Clinton yönetimi Azeri - Ermeni anlaşmazlığının çözümü için devrede. Washington Gürcistan ile de sıkı bağlar kuruyor...
ABD'nin Kafkasya'da artan ilgisi ve faaliyeti, Rusya'nın hiç hoşuna gitmiyor tabii. Yeltsin, önceki gün "bölgede Rusya'nın giderek zayıflayan etkisinin yerini ABD nüfuzunun almakta olduğunu" belirterek kaygısını dile getirdi. Rus liderinin ifadesi, Moskova'nın Kafkasya'yı sırf kendi etkinlik alanı olarak gördüğünü ve başkalarına bu bölgede yer olmadığı mesajını vermek istediğini ortaya koyuyor.
* * *
ABD'nin son zamanlarda Kafkasya'ya özel bir ilgi göstermesi stratejik ve ekonomik çıkarlarının bir sonucudur.
Bölge uzmanlarından Dr. Ariel Cohen'in, yönetim için hazırladığı raporunda belirttiği gibi, Hazar havzası, 4 trilyon dolar değerinde 200 milyar varillik petrol rezervleri ile, 2000'li yıllarda Ortadoğu'nun yerini alacaktır. Dolayısı ile ABD'nin ekonomik ve stratejik çıkarı, bu bölge ile sıkı bağların kurulmasını gerektiriyor. Dr. Cohen Rusya'nın bunu baltalamak isteyeceği uyarısında da bulunuyor ve buna karşılık ABD'nin yanına bölge ülkelerini ve özellikle Türkiye'yi almasını tavsiye ediyor...
Kuşkusuz Azerbaycan ve diğer Kafkasya ülkelerinin tamamen Moskova'nın etkisinden çıkması veya Rusya'ya karşı tavır alması mümkün değil. Buna da gerek yok doğrusu. Yeter ki, Moskova bu ülkelerin dış politikasına ipotek koymasın ve ABD gibi diğer devletlerin bu bölgede bir varlık göstermelerine karşılık, zıtlaşmaya ve buralarda karışıklık çıkarmaya yeltenmesin...
* * *
BU durum Kafkasya ile sınır dışı olan Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor.
Türkiye'nin özellikle Azerbaycan'la (akrabalığının yanı sıra) ortak çıkarları vardır. Ankara bölge ülkeleri ile ilişkilerini geliştirirken, Moskova'nın bundan da pek hoşlanmadığı seziliyor. Özellikle petrol boru hattı projesi gibi çalışmalarda Rusya, Türkiye'yi bir rakip olarak görüyor.
Rusya'nın bölgede tarihi nedenlerden bir ağırlığı olduğu inkar edilmez. Ama Ruslar da, bölge ülkelerinin artık bağımsız devlet olarak kendi çıkarlarına göre politikalarını düzenlemek hakkına sahip olduklarını anlamak zorundadır. Bu bölgede diğer ülkelerin de bir yol oynaması, kaçınılmaz bir gelişmedir.
Moskova bu gerçeği kabullenmezse, korkarız Kafkasya, ciddi sürtüşmelere sahne olacaktır.

Yazara Email S.Kohen@milliyet.com.tr