Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       1970'lerin başında ABD'nin Çin'e karşı giriştiği "ping - pong diplomasisi"ni hatırlıyor musunuz?
Washington bu spor temasıyla, Çin ile buzları eritmeyi başarmıştı. Nixon - Kissinger ikilisinin çabası ile kurulan ilişkiler zamanla gelişerek şimdiki noktaya ulaştı. Başkan Clinton'un bugün başlayacak olan Çin ziyareti, 16 yılda nereden nereye gelindiğini gösteriyor...
Kimbilir, belki birkaç yıl sonra, ABD - İran ilişkilerinin normalleştirilmesinin de "futbol diplomasisi" sayesinde mümkün olduğu kaydedilecek. Belki iki ülke gene can - ciğer dost olacak...
* * *
GEÇEN yıl Muhammed Hatemi'nin iktidara gelmesinden sonra Tahran ile eski düşmanlığa son vermek ve havayı yumuşatmak için fırsat kollayan ABD'nin şansı, Dünya Futbol Kupası'nda, karşısına İran'ın düşmüş olmasıdır!
Futbol, Amerikalıların favori sporu değil. Üstelik bu alanda yeni oldukları için fazla iddiaları da yok. Ama ABD, Lyon stadyumunda, İran ile karşılaşmayı, ilişkileri düzeltmek için bir fırsat bilmiştir. Nitekim bütün dünyanın TV ekranlarından izlediği dostluk şovu (sahada birlikte resim çektirme, çiçek, hediye ve sonunda forma değiş - tokuşu) iki tarafın da bu fırsatı ustaca değerlendirdiğini ortaya koydu.
ABD'nin ikinci şansı da, (ters gelecek ama) maçı kaybetmesidir! Bu, İranlıları coşturmuş, milli gururunu okşamıştır. Sahadaki "sportmence" davranış Tahran sokaklarına da yansımıştır. Zafer şenliklerinde kimse ABD'den "Şeytan" diye söz etmemiş, Amerikan bayrağını yırtmamıştır... Ayrıca yüzbinlerce genç meydanlarda ve sokaklarda dansederek, arabalarla dolaşarak mutluluklarını ifade etmişlerdir. Bu arada kalabalığın içinde kadınların bulunması ve onların da dansa katılması, İran'ın "değişen yeni yüzü"nü sergilemiştir...
* * *
MAÇ sonrası İran'ın görüntüsü, giderek dünyaya açılan ve rejimi de yumuşayan bir ülkenin imajıdır.
Gerçi Tahran'da yönetimdeki iki başlılık sürüyor. Geçen hafta "muhafazakarların" hakim olduğu Meclisin, "reformcu" İçişleri Bakanı Abdullah Nuri'yi "düşürmesi" Mollaların siyasetteki etkinliğini bir kez daha gösterdi. Ancak Hatemi'nin Nuri'yi, yeni bir bakanlık kurarak kabineye alması ve önceki gün radikal "Devrim Muhafızları"na hitap ederken "daha yumuşak bir İslami sistem"den söz etmesi, "gençlere daha anlayışlı ve hoşgörülü davranma" ve "dünya ile iyi ilişkiler kurma" gereğini savunması, Cumhurbaşkanı'nın gücünü de gözlerin önüne serdi.
Washington'un bu gidişattan cesaret alarak şimdiye kadar İran'a karşı izlediği politikayı değiştirdiği de görülüyor. Clinton'un, Albright'in demeçleri bir yana, Yönetimin İran'la iş yapmak isteyen şirketleri engellemekten vazgeçmesi, hatta İran'ı "çevreleme ve tecrit etme" politikasını terketmesi, önemli bir gelişmedir.
Clinton Yönetiminin böyle bir değişiklik denemesine giriştiği sırada, İran'la futbol maçı, gerçekten bir "altın fırsat" yaratmıştır. İranlıların şimdi "havaya girmesi" ile Amerikalılar bu süreci geliştirmek ve daha ileriye götürmek isteyeceklerdir.
Kuşkusuz bu uzun ve zor bir süreç olacaktır.
(Çin için de öyle olmadı mı?) Yönetimin bu politikasına Kongre'de karşı olanlar vardır. Ayrıca İran'ın ilişkilerin düzelmesi için koştuğu, kabul edilmesi son derece güç bazı ön koşullar vardır... Ama herhalde şimdi beliren siyasi irade ve daha müsait ortam ile, bu yolda adım adım ileriye gitmek mümkün olacaktır...
* * *
ABD - İran futbol karşılaşmasını, "dünya politikasına yön verecek maç" diye nitelendirenler oldu. Haksız değiller. Eğer bu süreç gelişirse, sadece ABD - İran ilişkilerinde değil, dünya siyasetinde çok şey değişebilir.
Bu değişikliğin Türkiye için büyük önemi vardır. Olayın çeşitli yönleri arasında, petrol boru hattı konusu özellikle bizi ilgilendirir. Çünkü ABD'nin Hazar petrolünün güzergahı konusundaki değerlendirmelerinde, "İran seçeneği"ne meyletmesi - ve dolayısı ile Yönetimin şimdiki tercihi olan Bakü - Ceyhan hattı projesine eski önceliği vermemesi - mümkündür.
İşin bu yönüne yarın daha etraflıca bakacağız.




Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr