Sami KOHEN
TÜRKİYE'nin Boğazlardan geçen gemileri kontrol edip edemeyeceği tartışması, işin sadece bir yönü. Asıl sorun, Güney Kıbrıs'ın Rus S - 300 füzelerini acele konuçlandırmak kararıdır.
Diğer bir deyişle, esas konu, "füze krizi"dir. Boğazlarda kontrol konusu ise, bu bunalımın bir "yan ürünü"dür.
Füze krizinin ilk sinyalleri bu yılın başında, Rusya'nın Kıbrıs Rum hükümeti ile S - 300'lerin satışı konusunda anlaşmaya varması üzerine alınmıştı. O zaman Ankara buna sert tepki göstermiş, füzelerin yerleştirilmesi halinde, Rum üslerinin bombalanacağını dahi ilan etmişti.
Daha sonra dış güçlerin araya girmesi ile, Klerides yönetimi füzelerin ancak 1998 ortalarında yerleştirileceğini bildirmişti. Rusya da, bu silahların teslimi için 16 aylık bir zamana ihtiyaç olduğunu belirtmişti.
Böylece kriz yatışmış göründü: BM'nin ve ilgili ülkelerin umudu şu idi: Füzelerin teslim tarihi olan Ağustos 1998'e kadar Kıbrıs görüşmelerinde ilerleme kaydedilmesi ile, gerginlik ve güvensizlik ortadan kalkacak, füzelerin konuçlandırılmasına da gerek kalmayacaktı...
Oysa son haftalarda Kıbrıs görüşmelerinde ilerleme olmadığı gibi, S - 300 füzelerinin Güney Kıbrıs'a tesliminin öne alındığı haberleri gelmeye başladı.
İşte Türkiye'nin Boğaz'dan geçen gemileri sıkı bir takibe alması (bir gemiyi araması) ve füzelerin yerleştirilmesini önlemek için her türlü önleme başvuracağı uyarısında bulunması, bu olaylar zincirinin son halkasını oluşturuyor.
* * *
KLERİDES yönetimi, bu silahları (üstelik Rusya'dan) neden temin etmek zorunluğunu duydu?
Önce Rum tezine kulak kabartalım.
Rum yönetimi, kendi görüşüne uymayan (yani Türklere eşit egemenlik hakkını veren) herhangi bir çözüm şekline yanaşmaya niyetli değil. Bu konudaki ısrarını, AB'ye gireceği güvencesinden de cesaret alarak sürdürüyor.
Rumlar, öteden beri Türk tarafının bir zorlamaya gideceği, yani kuvvet kullanarak bir çözümü empoze etmek isteyeceği korkusu - hatta fobisi - içindeler. Adadaki Türk askeri varlığını da kendilerine karşı bir tehdit olarak görüyorlar. Ve bu noktadan hareket ederek "biz kendimizi savunmak için silahlanmak zorundayız" diyorlar. S - 300 gibi sofistike "savunma" sistemleri temin etmenin nedenlerini böyle izah ediyorlar.
Kıbrıslı Rum - ve Yunanlı - yetkililer şu argümanı da öne sürüyorlar: "Küçük Kıbrıs neden dev Türkiye'ye saldırsın? Türkiye S - 300'leri kendileri için nasıl bir tehdit sayar? Esas baskı Türkiye'den geliyor ve korkan taraf da aslında Rumlar'dır"...
* * *
TÜRKİYE'nin görüşü ise malum: Rumların silahlanması, ada Türkleri ve Türkiye için bir tehdit oluşturuyor.
Bu tehdit sadece birkaç füzenin konuçlandırılmasından ibaret değil. Bu sayede bir yandan Yunanistan, "ortak askeri doktrin" adına güneydeki varlığını pekiştiriyor; bir yandan da Rusya (silah ve personeli ile) adada askeri nüfuz kurulabiliyor.
Türk görüşüne göre, Rumlar
"füze kartı"nı oynayarak Türkleri kabul edemeyecekleri bir çözüme zorlamayı amaçlıyorlar. Nitekim füzeleri bir pazarlık konusu yapıp, bunları konuşlandırmama karşılığında Türk tarafından ve AB'den önemli ödünler elde etmek istiyorlar...
Tabii Ankara Rumların güneye saldırmayı planlandığı yolundaki iddialarını saçma buluyor ve "eğer böyle bir niyetimiz olsaydı, bunu çoktan gerçekleştirirdik" diyor...
* * *
FÜZE krizi, süregelen çözümsüzlüğün bir sonucudur. Diğer bir deyişle bir uzlaşma sağlanamadıkça, bu tür gerginlikler sürecektir.
Çözüm arayışı daha uzun zaman süreceğine göre, en azından bugün yapılması gereken iş, krizin patlama noktasına gelmesini önlemektir.
Bunun için öncelikle Rumların (ve Rusların) füzeleri hızla yerleştirmek istediklerine ilişkin haberlerin doğru olmadığını resmen ilan etmeleri (ve tabii bunu kanıtlamaları) gerekiyor.
Rumlar (ve dünya) "füzelerin gölgesinde" bir anlaşmaya varılamayacağını anlamalıdır.
Aksi halde, her yeni zorlama, tüm tarafların zararına, tehlikeli gerilime ve sürtüşmelere yol açacaktır...
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr