Türkiye'de çeşitli yolsuzluk iddialarının hararetle tartışıldığı bugünlerde, başka ülkelerde de aynı konuda ilginç gelişmeler oluyor.
Dünyanın birçok bölgelerinde ünlü liderler ve politikacılar kamu fonlarını pompalamaktan vergi kaçırmaya, rüşvet almaktan veya vermekten nüfuz kullanarak çıkar sağlamaya kadar, çeşitli yolsuzluklarla suçlanıyorlar, tutuklanıyorlar ve hapsediliyorlar.
Şu sırada yolsuzlukla ilgili sarsıntılara sahne olan ülkeler arasında, burada Filipinler ile İtalya'yı örnek olarak ele alacağız. Birbirlerinden oldukça farklı olan bu iki olayın, aşağıda belirteceğimiz ortak bir yanı var ki, şaşırtıcı olduğu kadar düşündürücüdür de...
* * *
FİLİPİNLER, öteden beri - özellikle Marcos döneminde - bir yolsuzluklar ülkesi olarak tanınır. Diktatör Ferdinand Marcos 1986'da devrildikten sonra, kendisinin ve eşinin "kirli çamaşırları" iyice ortaya çıkmıştı. Halk artık ülkenin "temiz yönetim" dönemine gireceğini ümit ediyordu.
İki yıl sonra seçimleri kazanan Joseph Estrada, gerçekten bir umut kaynağı olmuştu. Eski sinema aktörü, hızla ulusunun ve özellikle fakir kesimin sevgisini kazanabildi. Ancak çok geçmeden, Estrada Marcos'un izinden giderek, cebini doldurmaya başladı. Devletin kasasını boşalttı; toplam 80 milyon doları "hiç" etti...
Bunun farkına varan Yüksek Mahkeme bu yılın başlarında onu görevinden uzaklaştırdı. Yerine geçen Gloria Arroyo, ülkeye çekidüzen vermeye çalıştı.
Birkaç gün önce Estrada, yaptıklarının hesabını vermek üzere tutuklandı ve hapse kondu. Bu, Filipinler'de "hukuk devleti" anlayışının yerleşmeye başladığının bir işareti. Ama Estrada gibileri, kolay pes etmez. Nitekim, "siyasi provokasyon" yolu ile karşı atağa geçti. On binlerce kişi sokaklara dökülüp onun lehinde gösteriler yapmaya ve güvenlik güçleri ile çarpışmaya başladı.
Hani halk Estrada'nın dalaverelerine karşı idi? Onu savunmak ve desteklemek yoksul kütlelere mi kalmış? Sonuçta ülkeyi bu hale getirenlerden biri de Estrada değil mi?
* * *
İTALYA'da 13 Mayıs'ta yapılacak seçimlerin en güçlü adayı, İtalya'nın en zengin işadamlarından ve 1990'ların etkin politikacılarından Silvio Berlusconi.
Bu isim, aynı zamanda İtalya'da o yıllarda dürüst savcıların açtığı "Mani Pulite" yani "Temiz Eller" kampanyası sırasında çok dikkati çekmişti. Kurduğu "Forza Italia" partisinin lideri olarak halkın önemli bir kesiminin desteğini kazanan Berlusconi'nin iş hayatındaki (bu arada medyaya hakimiyetinin) "pislikleri" ortaya çıkmıştı.
Bir ara Berlusconi "alçak profil" göstermeyi ve giriştiği çeşitli yolsuzluklarla ilgili suçlamaları unutturmayı yeğledi.
Şimdi tekrar siyaset sahnesinde. Ancak Berlusconi midesini bulandıran bir olayla karşı karşıya. "The Economist" dergisi, cesur bir "kapak hikayesi" ile onunla ilgili bütün "kirli çamaşırları" gözlerin önüne serdi ve "Berlusconi İtalya'yı Yönetmeye Ehil Değil" hükmünü verdi.
Şu anda İtalya bu yazının yol açtığı tartışmalarla çalkalanıyor.
Bunda da ilginç - daha doğrusu garip - olan husus, pek çok İtalyan'ın suçlamalar üzerinde fazla durmaması ve "burası İtalya; burada işler böyle yürür" tarzında bir tepki göstermesidir.
Bu laf kulağa yabancı gelmiyor, değil mi?..