Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Başbakan Bülent Ecevit’in rahatsızlığı dünyanın yoğun gündemi içinde, dışarıda sanıldığı gibi pek dikkat çekmedi. Hastaneye yattığı gün ajansların verdiği haber dışında, dış basın da bu konuya çok az ilgi gösterdi.
Ancak Türkiye ile ilgili dış çevreler - ve tabii Türkiye’deki yabancı diplomatlar - gelişmeleri çok yakından izliyorlar. Batı’daki Türkiye uzmanları bundan sonra neler olabileceği - ve bu arada hükümet değişikliğinin veya erken seçimin söz konusu olup olamayacağı - üzerinde çeşitli spekülasyonlar yapıyorlar.
Bu aşamada dış çevreler Türkiye’nin siyasal geleceğinden pek kaygılı görünmüyorlar. Bir analistin deyişi ile, Türkiye’de siyaset geniş ölçüde kurumlaşmıştır ve bu tür krizleri aşabilecek duruma gelmiştir.
Ancak gene de, Türkiye’nin tam işler yoluna girmek üzere olduğu bir sırada, bir "belirsizliğe doğru" gittiğini ve bunun özellikle ekonomide ve dış politikada bazı aksamalara yol açabileceğini düşünenler var...
***
GERÇEKTEN Başbakan’ın hastalığının dış politikada (ekonomide olduğu gibi) Türkiye için kritik sayılan bir döneme rastlaması bir talihsizlik.
Ankara’nın dış politika gündeminde, AB ile ilişkilerden Kıbrıs sorununa kadar dinamik kararlar - ve de kararlılık - gerektiren bir dizi ivedi konu var.
Böyle bir zamanda özellikle Ecevit gibi dış meselelerde deneyimi olan bir liderin gereği kadar devrede olamaması, dış politikada olumsuz etkilere yol açabilir.
Bir yabancı diplomatın ifadesi ile, özellikle AB ve Kıbrıs konularında Başbakan’ın Türk diplomasisini aktif şekilde yönlendirmesi mümkün olmayacaksa, tarihi fırsatlar kaçabilir ve Türkiye kendisini başka yerlerde bulabilir...
Gerçi Ecevit, şu sırada hastane odasında da işleri yürütüyor. Bu hafta AB ile ilgili bir karar toplantısının bu odada yapılması bekleniyor. Ama Başbakan’ın da bu durumda yapabileceklerinin sınırı vardır.
Örneğin AB ile (ve Kıbrıs meselesinde de) gelinen noktada, Başbakan’ın çok daha atak davranması, hatta bazı AB merkezlerini ziyaret etmesi veya AB yöneticileri ile direkt temasta olması çok yararlı olurdu.
Oysa Ecevit, dış gezilerini (Afganistan ve Pakistan’a), ayrıca bazı önemli dış temaslarını (Suriye Başbakanı’nın Ankara ziyareti gibi) iptal etmek zorunda kalmıştır.
***
HOŞA hiç gidecek bir hal değil, ama ne yazık ki bazı çevrelerde Türkiye’nin bir "hasta adam" tarafından yönetildiği izlenimi var. Batılı analistler, bunun uzayacak gibi bir seyir izlemesi halinde, hükümet değişikliğine veya erken seçime gidileceği tahmini yapıyorlar. Ancak bunun "siyasal ve ekonomik reform programını aksatıp aksatmayacağını" da - kaygı ile - sorguluyorlar...
Bir bakıma dış çevrelerin duruma bakış açısı, birçok Türk siyasetçisinin ve analistinin değerlendirmelerinden farklı değil.
Dış politikayı çok yakından izleyen bağımsız İstanbul milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik "dış ilişkileri itibarıyla dünyanın en rüzgâr alan bir noktasında bulunan Türkiye, bu rüzgarların fırtınaya dönüşmesi çok olası bir zaman tüneline bu hükümetle girmenin sakıncalarını artık kavramalı ve gereğini yapmalıdır" diyor.
İrtemçelik’in deyişi ile bugünkü durum Türkiye’nin "stratejik hedeflerinin bulanıklaşmasına, dış ilişkilerde baskılara direnme gücünün azalmasına ve itibar kaybına uğramasına" yol açacaktır. Açıkçası, Ankara’nın AB, Kıbrıs, Irak vs. gibi sorunları bu hali ile göğüslemesi çok zorlaşacaktır. Bu nedenle, "telaşlanmadan ama yıldırım hızı ile" bir hükümet değişikliğine gidilmesi şart. İrtemçelik’e göre bu da "vekâletname" ile olacak iş değil. Başbakan’ın çekilip geçici bir hükümetin kurulması ve hızla (örneğin ekim ayında) seçime gidilmesi, tek çıkar yoldur...