ANKARA
Avrupa ile bir süredir çok iyi giden ilişkilere birdenbire gölge düştü.Bireysel olarak bazı Avrupa ülkeleri ile kurum olarak da AB ile bir sürtüşme aşamasına girildi.
Batı başkentlerinden gelen eleştirelere ve protestolara, Ankara itirazlar ve suçlamalarla karşılık veriyor.Havanın bu şekilde bozulması, son bir - iki hafta içinde meydana gelen irili - ufaklı olaylar zincirinin bir sonucu...
Avrupa Parlamentosu heyetinin Leyla Zana'yı ziyaret etmek istemesinden, İsveç Dışişleri Bakanı'nın Ankara ziyaretine İnsan Hakları Derneği'nden başlamasına, CNN Türk'e bir günlük kapatma cezasının verilmesinden Güneydoğu'da üç HADEP'li belediye başkanının gözaltına alınmasına kadar bu gelişmeler, Türkiye ile Batılı dostlar arasındaki görüş ayrılığını ve tutum farkını yüzeye çıkarmış bulunuyor.
* * *
AVRUPA'nın - ve genelde Batı'nın - bu olaylara bakış açısı, kendi normlarına ve kıstaslarına dayanıyor. AB'de ve ABD'de, bir TV kanalının bir soru nedeni ile kapatılmak istenmesi veya bir belediye başkanının henüz kanıtlanmamış bir iddia üzerine apar topar içeri atılması "kabul edilemez" sayılıyor. Avrupa'da ve Amerika'da yetkililer ve basın bu olayları Türkiye'de iyi başlayan demokratikleşme sürecine ve AB ile bütünleşme çabalarına aykırı görüyor.
Türk hükümetinin bakış açısı ise farklı. Ankara özellikle son günlerde Avrupa'dan gelen önemli ziyaretçilerin, esas resmi muhataplarından önce, siyasi mahkumlarla veya aktivist gruplarla temas kurmalarına bozuldu.
Gerçekten diplomatik teamül ve nezaket, yabancı konukların, ziyaretlerine hükümet mensupları ile görüşerek başlamasını gerektirir. Bunun aksi yapılınca, doğru veya yanlış değerlendirmeler ve tepkilerle, bu ziyaretler sıkıntı yaratıveriyor.
Son günlerde havanın bozulmasında, bazı Avrupalı ziyaretçilerin yakışıksız davranışlarının önemli payı olduğu açık. Umarız Batılı dostlar bu gerçeği - ve bu konudaki haklı hassasiyeti - kabul ederler ve ilerde aynı hataları tekrarlamazlar.* * *
SON günlerde Türkiye ile Batı arasında esas sıkıntı yaratan olay, Güneydoğu'da belediye başkanlarına karşı girişilen harekettir.
Buna AB'nin gösterdiği tepkinin, aynı şekilde Ankara'dan karşı tepki görmesi halinde, adaylık sürecini dahi aksatacağından korkuluyor.
Görüştüğümüz bir Avrupalı diplomatın deyişi ile, "son günlerde görülen olumsuzluklar, AB - Türkiye yakınlaşmasının daha başında, kötü bir sınav olma talihsizliğini taşıyor"...
Avrupalılar olayı, demokrasi ve insan hakları kriterleri açısından bir "gerileme" olarak görüyorlar.
Türk yetkililer ise bunun "bölücülüğe hatta teröre destek" ile ilgili olduğunu ve sadece "yasaların gereği"nin yapıldığını anlatmaya çalışıyorlar...
Gerçek şudur ki, Ankara'nın resmi politikası ile Batı'nın görüşü bu konuda "farklı frekansta"...
* * *
HAVANIN bu şekilde bozulmasına üzülmemek mümkün değil.
Bir ABD'li diplomatın hatırlattığı gibi "1999 Türkiye için fevkalade iyi bir yıldı. Öcalan'ın yakalanmasından AB ile adaylığın gerçekleşmesine, IMF ile anlaşmadan dış yatırım imkanlarının artmasına kadar, çok olumlu şeyler oldu Türkiye'de. 2000 yılında bu ivmenin kaybedilmemesi lazım. Ama ne yazık ki beklenenler olmazken şimdi beklenmeyenler oluyor"...
ABD yönetimi son olaylara mutad anlayışlı ve pragmatik tavrı ile bakmaya gayret ediyor. Ama Kongre'de ve basında farklı bir duyarlılık gösteriliyor. Yarın ABD'nin Türkiye ile ilgili İnsan Hakları Raporu Washington'da açıklanacak. Raporun içerdiği 1999 olaylarının bir kısmı olumlu, bir kısmı ise olumsuz.
Olumsuz unsurlar, yönetime rağmen, Türkiye'ye karşı olan çevreler tarafından malzeme olarak kullanılabilir. Hele son olayların ışığında...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr