Yorum Şimdi Güney Kıbrıs'ta AKEL partisinin lideri Dimitris Hristofyas Cumhurbaşkanı koltuğuna oturuyor ve kimse buna tepki göstermiyor.Neden desin ki? Ne bugünkü dünya Soğuk Savaş'ın dünyası, ne de Hristofyas o eski katı komünist... Gerçi 61 yaşındaki politikacı Moskova'da eğitim gördü, Ruslara sempatisi var, ama Güney Kıbrıs'ın üyesi olduğu AB'ye ve Batı dünyasına meydan okumak, içeride de yüksek refah düzeyini sağlayan sistemi bozmak niyetinde değil...Rum kesiminin başına AKEL liderinin gelmesinin bizi direkt ilgilendiren yanı daha da önemli. AKEL öteden beri Türklerle Rumların adada barış için birlikte yaşamalarını savunur. Her ne kadar Hristofyas, 2004 referandumunda Annan Planı'na "hayır" diyenlerin safında yer almışsa da, özellikle son zamanlarda, olayların "taksim" yönünde geliştiğini görmüştür. Bu nedenle seçim kampanyasında "Birleşik Kıbrıs" tezini savunmuştur.Nitekim seçildikten sonraki ilk konuşmalarında da, Türk tarafına elini uzatmış, çözüm sürecini başlatacağını söylemiştir. Eğer Soğuk Savaş döneminde olsaydık, Doğu Akdeniz'de stratejik bir konumda bulunan Kıbrıs'ın başına bir komünistin gelmesi büyük gürültü koparırdı. Hatta açıkçası, önceden böyle bir olasılığın önlenmesi için her şey yapılırdı. Selefi Papadopulos'a kıyasla Hristofyas'ın çözüm konusunda çok daha istekli olduğu açık. Üstelik AKEL'in yıllardan beri Türk kesimindeki solcu CTP ile temaslarını sürdürdüğü, ayrıca Mehmet Ali Talat ile Hristofyas arasında iyi bir diyaloğun bulunduğu da biliniyor.Bunlar, yeni bir müzakere sürecinin başlaması için önemli avantajlar. Ama Hristofyas ile, çözüm şansları gerçekten ne kadar artıyor?AKEL lideri hep çözümden söz ediyor. Ancak onun da -doğal olarak- kendine göre bir çözüm anlayışı vardır. Seçim kampanyası sırasında verdiği çeşitli demeçlere bakılırsa, Hristofyas'ın arzuladığı çözüm şu esasları içeriyor: Kıbrıs'ta iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon kurulacak... İki taraf arasında, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde, siyasi eşitlik sağlanacak... Yabancı askeri güçler (Türk askeri) çekilecek. Türk "yerleşikler" geri dönecek...Tabii bunlar, seçim ortamı içinde "başlangıç pozisyonu" olarak öne sürülen genel şartlar. Diyalog kurulunca ve esas müzakereler başlayınca, kuşkusuz bu pozisyonlarda bazı esneklikler görülecek, pazarlıklar ilerledikçe karşılıklı ödünler de verilecektir. Nasıl bir çözüm? Bunda önemli olan, iki liderin çözüm için yeni bir süreç başlatmak arzusunu ve iradesini taşımasıdır. (Papadopulos'ta eksik olan da buydu)...Bu süreç için ilgili kurum ve ülkeler (BM'den ABD'ye kadar) şimdi devreye girmeye hazırlanıyorlar. Büyük olasılıkla ilk temaslar önümüzdeki haftalarda gerçekleşecek, esas müzakerelerin parametreleri ve diğer ayrıntıları belirlenecek.Bu yeni sürecin hedefi, "Birleşik Kıbrıs" temelinde bir anlaşma sağlamaktır. Aslında öteden beri Talat'ın da (son zamanlarda uğradığı bazı düş kırıklıklarına rağmen) gönlünde yatan da budur.Bir bakıma Güney Kıbrıs'taki iktidar değişikliği ile, bu yönde yeni adımların atılması şansı artmış bulunuyor. Bu konuda şimdi iki taraf da umutlu. Ama Mehmet Ali Talat'ın belirttiği gibi, bu fırsat penceresi çözüm ufuklarını açarsa ne âlâ. Yoksa artık birleşme hayal olur... skohen@milliyet.com.tr Son fırsat mı?
Özay Şendir
Küfür çok ayıp, geçmişi yazmak yeter...
6 Haziran 2025
Abbas Güçlü
Yaşadığımız toprakların farkında mıyız?..
6 Haziran 2025
Zafer Şahin
Senin kısmetine Kent Lokantası düştü İstanbul
6 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Savaş tamtamları ile barış olur mu?
6 Haziran 2025
Mehmet Tez
Pink Floyd, Live in Pompeii: Woodstock’ın tam tersi
6 Haziran 2025