Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin son yıllarda aktif, atılgan bir dış politika izlemesinde iç dinamiklerin de önemli payı var.
Türkiye, zaman zaman yaşanan aksamalara ve sıkıntılara rağmen, siyasi istikrarını korumuş, demokratikleşme yolunda ileri adımlar atmış, ekonomik büyüme ve dünyayla bütünleşme sürecini hızlandırmıştır.
İçerdeki bu gelişmelerin de etkisiyle Ankara, dış politikada bazı cesur açılımlar başlatmış, üstlendiği birtakım diplomatik misyonlarla bir bölgesel güç olarak dünyanın dikkatini çekmiştir.
Ankara’da son günlerde yargıdaki sürtüşmeler ve ardından “Balyoz” soruşturması operasyonu nedeniyle patlak veren kriz, acaba Türkiye’nin dış dünyada yükselen imajını ne ölçüde etkileyecek? Diğer bir deyişle içerdeki sıkıntı, dışa da yansıyacak mı?
Bu sorunun yanıtı, bu krizin ne kadar süreceğine ve ne şekilde sonuçlanacağına bağlı.
Eğer kriz uzar, hükümet ve kurumlar arasındaki sürtüşmeler tırmanır ve ülkede tansiyon yükselirse, dış politika hamlelerinin ve açılımların bundan etkilenmemesi mümkün değil. Bu durumda hükümet tüm dikkatini bu kriz üzerinde odaklamak, enerjisini bu alanda harcamak zorunda kalacaktır. O takdirde dış politikadaki açılımların geri plana itilmesi ve inisiyatif kullanma kabiliyetinin azalması muhtemeldir.

Çifte sınav
Türkiye’de askeri darbe dedikodularını bir yana bırakıyoruz (dışarıda da Türkiye’yi iyi tanıyan çevreler buna ihtimal vermiyor); ama hükümetle devlet kurumları arasındaki sürtüşmeler ve bunun yarattığı kriz, Türkiye’nin özellikle ABD ve AB’den birtakım eleştiri ve baskılara hedef olmasına yol açabilir... Bu ise, Türkiye’nin dış ilişkilerinde yeni sıkıntılar yaratır...
Tabii bu arada krizin uzamasının Türkiye’nin dış itibarına ve imajına olduğu kadar, ekonomisine de getireceği zararları eklemek gerek.
Umarız son olayların yarattığı tansiyon hızla yatıştırılır, etkin bir “kriz yönetimi” ile uyuşmazlıklar halledilir ve işler tekrar yoluna girer.
Ancak şu da bir gerçek ki, Türkiye şu sırada, dış dünyada bir sınav geçiriyor. Batı dünyasının gözünde bu, hem demokrasi, hem de istikrar sınavıdır. Son günlerde Türkiye’deki kriz üzerinde Batı başkentlerinde söylenenler ve yazılanlar da bunu gösteriyor.

İki açıdan...
Yapılan değerlendirmelere bakılırsa, “Balyoz” darbe planı iddialarıyla ilgili soruşturma ve tutuklamalar, sivilleşme ve demokratikleşme sürecinin bir parçası sayılıyor.
AB merkezi Brüksel’de yapılan resmi açıklamalar da buna işaret ediyor. AB sözcüleri, darbe planlarının “endişe” yarattığını belirtiyorlar, ancak açılan soruşturmanın “hukuki sistem içinde” ve “şeffaf” biçimde yürütülmesi gerektiğini vurguluyorlar. Basının yorumları da bu yönde. “Guardian”ın deyişiyle, son olaylar “ordunun artık dokunulmaz” olmadığını gösteriyor...
Batı’da Türkiye’deki krize daha çok istikrar açısından bakanlar da var. Hükümet ile asker arasındaki sürtüşme ve çeşitli kurumlar arasındaki mücadele ve kutuplaşma, bu çevrelerde kaygı kaynağıdır. Washington’da bu endişe de dile getiriliyor. Nitekim ABD Dışişleri sözcüsünün bu kaygıyı ifade ederken, yönetimin Türkiye ile işbirliğine verdiği önemi vurgulaması anlamlıdır.
Kısacası, Türkiye’de şu anda olup bitenler dış dünyada da mercek altında. Kriz ne kadar çabuk atlatılırsa, Türkiye hem içte, hem dışta o kadar rahatlamış olacak...