TÜRKİYE'de son yıllarda işlenen siyasi cinayetlerde "İran parmağı"nın bulunduğu konusunda emniyet kaynaklarınca yapılan son açıklamalar, dün Başbakan Bülent Ecevit tarafından - ihtiyatlı bir dille de olsa - doğrulanmış bulunuyor.Ecevit'e göre İran Türkiye'deki bölücü terör ve din sömürücü örgütlere ev sahipliği yaptığı gibi, kendi devrimini ülkemize ihraç etmeye de yeltenmiştir. Başbakan; her ne kadar İran hükümeti bunu inkar ediyorsa da, bu gerçeğin artık ortaya çıkmaya başladığını belirtiyor ve Türkiye'nin bu konuda duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Ve Ankara'nın somut kanıtlar netleştikçe İran'a karşı tavrını yeniden gözden geçireceği ve gereken önlemleri alacağı mesajını veriyor.
* * *
SİYASİ cinayetlerdeki "İran ilintisi" üzerinde son günlerde Ankara'da yapılan ve hali ile medyaya yansıyan açıklamalar sonucunda (Tahran bunu sanki Türk basını uyduruyormuş gibi göstermeye çalışıyor),
Türk - İran ilişkilerinde yeni bir kriz yaşanıyor.
Sorun şimdiden iki soruyu gündeme getiriyor:
Birincisi, "İran ilintisi"nin aslında İran'ın hangi "cenahı"ndan geldiği, yani Türkiye'deki malum örgütlerin veya grupların İran'da hangi güç odaklarından destek gördüğüdür.
İkincisi ise, İranlıların gerçekten bu eylemlerin arkasında olduğu açıkça saptanması halinde, Ankara'nın bu komşu ülkeye karşı nasıl karşılık vermesi gerektiğidir.
* * *
YETKİLİLERDEN aldığımız izlenim, Ankara'nın harekete geçmeden önce, tüm kanıtların iyice ortaya çıkmasını bekleyeceğidir.Önemli olan sadece bu işte "İran parmağı"nın bulunduğunu değil, İran'da hangi kesimin böyle bir destek verdiğini saptamaktır.
Bir yetkilinin ifadesi ile, İran hükümetine inkar edemeyeceği kanıtları sunmak şarttır. Aksi halde bugün iki ayrı cephede görülen Hatemi yanlısı "ılımlılar" ile, hala devlet mekanizmasına hakim olan "radikaller", Türkiye'ye karşı demagojik bir kampanya yürütmek için birleşiverirler...
Esas sıkıntı da, İran'daki rejimin "cenahlar"a bölünmüş olmasıdır. Ancak bunun da, bugün için geçerli olduğunu unutmamalı.
Oysa Türkiye'deki siyasi cinayetlerin çoğunun işlendiği 1990'larda, İran'a radikal mollalar egemendi. Onların desteği - veya en az bilgisi - dışında, İran'daki herhangi bir güç odağının, eylemcileri yetiştirmesi ve desteklemesi düşünülmezdi bile. O halde, o yıllarda işlenen cinayetlerin arkasındaki İran güçlerini saptamak pek zor olmamalı.
Tahran'da reformcu kesimin daha etkin olmaya başlamasından sonraki dönemde ise, esas sorumlu odakları deşifre etmek ve hükümetten bunun hesabını sormak daha zor. Yukarda belirttiğimiz gibi, bu durumda ılımlı veya radikal, tüm gruplar Türkiye'ye karşı birleşebilirler...
* * *
BU nedenle Türk diplomasisi "İran'a karşı ne yapılabilir" sorusuna daha temkinli olarak eğiliyor. Bir yetkilinin deyişi ile, kanıtlar ortaya çıkınca elbet harekete geçilecek, mevcut diyalog mekanizmasından yararlanıp gereken girişimler yapılacaktır. Eğer tatminkar bir sonuç alınmazsa, "daha sert çıkışlar" da yapılacaktır.
Ancak, Suriye'ye karşı 1998'in sonlarında girişilen sert hareketin bir benzeri şimdilik gündemde görünmüyor. İran ile Suriye arasında pek çok bakımdan farklar vardır.
Ama bu da, Türkiye İran'dan beklediği dostça karşılığı almadığı takdirde boş duracaktır anlamına gelmez. Bir yetkilinin deyişi ile Türkiye'nin elinde "caydırıcı kozlar" vardır ve İran sorumluluğu kabullenmezse, bunları zamanında kullanmaktan çekinmeyecektir...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr