Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami Kohen

KIBRIS konusu, iç politikadaki karmaşa nedeni ile, diğer birçok sorunlar gibi, Türkiye'nin gündeminde doğru dürüst yer almıyor; ama uluslararası platformda adanın siyasal kaderini belirlemeye yönelik çabalar giderek yoğunlaşıyor.
Uluslararası camianın Kıbrıs'a verdiği önemin son bir örneği, Denver'deki G - 8 zirvesinin nihai bildirgesinde görüldü. Dünyanın "en gelişmiş ülkeleri"nin yayınladığı belgede sadece dört "dünya meselesi"ne değinildi. Bunlardan biri de, Kıbrıs...
BM Genel Sekreteri Kofi Annan da önceki gün Güvenlik Konseyi üyelerine gönderdiği mektupta, Kıbrıs Türk ve Rum liderleri arasındaki görüşmeleri sıkı tutacağını ima etti ve "sürekli müzakereler"in gerektiği kadar devam edeceğini bildirdi.
Bu arada ABD'nin yeni Kıbrıs özel temsilcisi Richard Holbrooke da kollarını sıvıyor ve 8 Temmuz'da New York'ta Denktaş - Klerides buluşmasının gerçekleşmesini bekliyor...
* * *
UMARIZ "New York randevusu" gerçekleşinceye kadar Ankara'da yeni hükümet kurulur... Ve böylece Denktaş görüşme masasına, Türk hükümetinin "siyasi irade"sini ve desteğini alarak oturur...
Aksi halde, KKTC liderinin ne duruma düşeceğini tahmin etmek zor değil.
Artık açıkça belli oluyor ki, ABD'si, Batı'sı, Rusya'sı, BM'si ile, bütün dünya Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasını istiyor. Bu, tarafların - ve Türkiye'nin - baskı altına gireceği anlamına geliyor. Ankara'nın Kıbrıs'la ilgili stratejisini ciddi şekilde gözden geçirip belirlemesi gerekiyor. Bu, sadece Dışişleri bürokrasisinin çabası ile gerçekleşemez. "Siyasi karar"ı verecek olan hükümettir. Bu bakımdan Denktaş ile Klerides'in buluşacağı tarihe kadar, yeni hükümetin işbaşı yapması ve Kıbrıs'ı "öncelikler listesi"ne alması, büyük önem taşıyor...
Bu arada - Ankara'daki siyasi keşmekeşe rağmen - Türk diplomasisi, işlevini sürdürmeye çalışıyor. Son yapılan işlerden biri, AB dönem başkanı olarak Hollanda'ya ve ayrıca İngiltere'ye ünlü bir İngiliz hukukçusu olan Prof. Maurice Mendelson'un hazırladığı önemli bir belgenin verilmesidir.
Bugünlerde diğer AB üyelerine de sunulacak olan bu belgenin konusu, AB - Kıbrıs ilişkileridir.
Prof. Mendelson, 46 sayfalık belgede, AB'nin Türkiye'yi de üye kabul etmediği sürece, Kıbrıs Rum yönetiminin başvurusunu ele alamayacağını, garantör devlet olan İngiltere'nin de, Yunanistan'ın da aynı zamanda AB mensubu olarak, bu isteğe karşı çıkması gerektiğini belirtiyor. İngiliz hukukçu, Türk tezini tamamen destekleyen bu argümanını, ayrıntılı olarak, Londra - Zürih anlaşmalarına, Kıbrıs anayasasına ve uluslararası hukuka dayanarak savunuyor. Ve sonuçta AB'nin tüm ada halkını temsil etmeyen bir yönetimin başvurusunu kabul edip onunla müzakere sürecini başlatmasının tüm anlaşma ve kuralların ihlali anlamına geleceğini belirtiyor.
AB ile Kıbrıs'ın da dahil edildiği "başvuru sahibi ülkeler"in bu cuma günü Amsterdam'da yapacağı "bilgilendirme toplantısı" arifesinde bu dokümanın tüm ilgililere dağıtılması, en azından, Türkiye'nin konu ile ilgili hassasiyetinin devam ettiği mesajını veriyor...
* * *
BU girişim - ve bu belge - AB'nin Kıbrıs'la diyaloğu başlatma niyetini ne ölçüde etkiler?
Daha önce de yazdığımız gibi, AB'deki genel hava, Kıbrıs müzakereleri çözüme ulaşmadan, Kıbrıs'la üyelik müzakerelerini başlatmamak yönündedir. Birçok AB üyesi - ve yetkilisi - aksi takdirde, Türk tarafının görüşmelerden çekileceğini ve hatta 20 Ocak 1997 tarihli Demirel - Denktaş deklarasyonunun içerdiği uyarıların (Türkiye ile bütünleşme gibi) hayata geçirilebileceğini biliyordur...
Bu bakımdan, Klerides yönetiminin başvurusunun, bir süre buzdolabında tutulması oldukça olası görünüyor.
Türk diplomasisi girişimlerini bu yönde sürdürüyor; ama tekrar edelim, hele şu günlerde, "siyasi irade"yi ortaya koyacak güçlü bir hükümete olan ihtiyaç, her zamandan daha fazladır...

Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr