Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kıbrıs’la ilgili çeşitli müzakere süreçlerinin bir türlü sonuç vermeyen sayısız aşamalarının birine daha girildi. Bu kez “yoğunlaştırılmış görüşmeler” diye nitelendirilen yeni turun ilk toplantısı dün gerçekleşti.
Bu aşamadaki görüşmeler, “yoğun” sıfatını hak etmesi için, bu hafta peş peşe 3 gün yapılacak, 2 haftalık bir aradan sonra, 25-26-27 Ocak’ta devam edecek.
Adada şimdiki doğrudan müzakere süreci 16 ay önce başlamıştı. Bu zaman zarfında iki tarafın liderleri, Mehmet Ali Talat ile Dimitri Hristofyas, 60 toplantı yaptılar. Bu görüşmelerde bazı ilerlemeler kaydedilmedi değil. Ama açıkçası, iki taraf arasındaki anlaşmazlıklar, vardıkları görüş birliğinden çok daha fazla.
Peki, şimdi “yoğunlaştırılmış görüşmeler” sürecinde bu ayrılıklar giderilebilecek mi?
Kuşkusuz hiç kimse 16 ay süren 60 toplantıda başarılamayan bir şeyin, 6 toplantıda gerçekleşmesini beklemiyor. Belki, Türk tarafının sunduğu yeni öneri paketi üzerinde bir görüş yakınlığı sağlanır ve bu da diğer konularla ilgili ayrılıkların giderilmesine yardımcı olur... Sadece bir umut bu. Ama açıkçası zayıf bir umut...

Taktik avantaj

Türk tarafı -yani Talat ve Ankara- “Yönetim ve Yetki Paylaşımı” başlıklı yeni önerilerini, son zamanlarda tıkanan müzakere sürecini hareketlendirmek için ortaya koydu.
Bu kuşkusuz Türk diplomasisinin inisiyatifini elinde tuttuğunu ve Rum tarafını çözüm konusunda zorlamak istediğini gösteriyor.
Türk tarafının bu girişiminde, önümüzdeki nisanda KKTC’de yapılacak başkanlık seçimlerinin de büyük payı var. Artık herkes biliyor ki, müzakere sürecinin kilitlenmesi veya sonuç vermemesi, Talat’ın yeniden seçilme şansını sarsıyor. Talat olmazsa müzakerelerin büsbütün kilitlenmesi, hatta kesilmesi mümkün.
Türk tarafı bu nedenle görüşmelerin hızlandırılmasını istiyor. Oysa Hristofyas, -herhalde sonunda kaybedecek fazla bir şeyi olmadığı düşüncesiyle- işi ağırdan alıyor...
Bununla beraber, yeni Türk öneri paketinin Rum tarafını baskı altında tuttuğu açık. Nitekim BM yetkilileri ve bazı Batılı ülkeler, Hristofyas’ın bu yeni aşamada daha uzlaşıcı davranmasını istiyor.
Bir bakıma Türk diplomatik girişimi, taktiksel bir avantaj sağlamış görünüyor. Ama bu, gerçekten Türk önerileri zemininde, ciddi pazarlıklarla bir anlaşmaya varılmasını sağlayabilecek mi? İşte bu şüpheli...

Temel anlaşmazlık

Türk önerileri iki kurucu devletin oluşturacağı ortaklığın, yönetim açısından nasıl işleyeceğinin ana hatlarını içeriyor. Örneğin, devlet başkanı dönüşümlü olarak (Rum 3, Türk 2 yıl) görev yapacak. Hükümet 7 Rum ve 5 Türkten oluşacak. Adada TC vatandaşları AB üyeliği gerçekleşinceye kadar serbest dolaşım ve oturma hakkına sahip olacak. Tek egemenlik ve tek vatandaşlık yürürlüğe girecek, ancak iki kurucu devlet başka ülkelerle direkt anlaşmalar imzalayabilecek, havacılıkta iki ayrı FIR hattı kurulacak...
Rum tarafının bu önerilere ilk tepkileri olumsuz. Rumlar bunu gevşek bir konfederasyon modeli olarak görüyorlar. Onlar daha merkezi bir federasyondan söz ediyorlar. Zaten bütün anlaşmazlık da bu temel görüş ve duruş farkından kaynaklanıyor.
Görüşmeler ne kadar yoğunlaştırılırsa yoğunlaştırılsın, bu temel fark devam ettikçe kapsamlı bir anlaşma beklemek fazla iyimserlik olur.