KIBRIS Rum Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas ile KKTC lideri Mehmet Ali Talat’ın bugün yapacağı görüşmeden bir sonuç bekleyebilir miyiz?
Lefkoşa’da gerçekleşecek olan bu zirve, yıllardan beri yapılan sayısız toplantıdan biri. Şimdiye kadar her görüşmeden önce, bu soru sorulur, yetkililerden aynı basmakalıp “ihtiyatlı iyimserlik” yanıtı alınır... Ve çoğu zaman da, sonunda bütün umutlar suya düşer!
Bu kez farklı olabilir mi?
Bu zirvenin bir özelliği, aktörlerin farklı olmasıdır. Bu kez, yeni cumhurbaşkanı seçilen Hristofyas, Talat’ın karşısında yer alıyor. İki lider arasında eskiye dayanan ideolojik bir yakınlık ve dostluk var. Ancak bu, zirvenin başarısı için bir garanti değil tabii.
Bugünkü toplantının gerçekten Kıbrıs’ta çözüm için bir “fırsat penceresi” veya “umut kapısı” oluşturup oluşturamayacağı, ilk buluşmada yapılacak sondajlar ve sergilenecek pozisyonlar sonunda belli olacak. Bunun gerçekten ciddi bir müzakere sürecinin başlangıcı olup olmayacağını öğrenmek ancak o zaman mümkün olacak.
Zıt görüşler
Zirve öncesi gerek Talat’ın gerekse Hristofyas’ın ortaya koyduğu Türk ve Rum pozisyonları, birbirinden çok farklı -hatta temelde zıt- görünüyor.
Türk tarafı, siyasal eşitlik içinde iki halkın, iki kesimin gevşek bir federasyon kurmasını istiyor. Bunun için de, Annan Planı’nın müzakerelerde zemin olarak kabul edilmesinde ısrar ediyor.
Rum tarafı ise, Annan Planı’nı ağzına almak istemiyor, 8 Temmuz 2006 anlaşmasının ve ondan önce 1977’de ve 1979’da varılan mutabakatın esas oluşturmasını talep ediyor.
Yani temelde, hareket noktası olarak Türklerin istediği şey, adada yeni bir siyasi yapı kurmaktır. Rumların istediği şey ise, mevcut olan yapıyı onarmaktır...
Eğer yeni süreçte, taraflar son günlerde resmen beyan ettikleri pozisyonlarına sımsıkı bağlı kalırlarsa, bugünkü ilk “el-ense egzersizi” tıkanır ve ilerleme kaydedilmez...
Yok eğer karşılıklı pozisyonlar, sadece bir hareket noktası olarak kabul edilir ve orta yol bulmak konusunda bir esneklik gösterilirse, o zaman yeni müzakere süreci ilerleyebilir.
Kuşkusuz müzakere süreci, “detay”a inildikçe büyük güçlüklerle karşılaşacaktır. Toprak, mal-mülk, göçmen, Türk yerleşimciler, Türk askeri varlığı gibi konular, bu karmaşık “ayrıntılar” arasındadır...
Uzlaşma formülü
Gerek Kıbrıs’ın “yeniden yapılanması” ile ilgili genel ilkeler gerekse spesifik sorunlar üzerinde iki tarafın birbirine yaklaşmak ve uzlaşmak konusunda ne kadar niyetli ve kararlı olduklarını zamanla göreceğiz.
Geçmişte böyle güçlü bir istek olmadığı için bir ilerleme kaydedilemedi. Örneğin Rumlar 2004’te Annan Planı’nı reddetmekle çözüm şansını öldürdüler. O zaman Kıbrıs Rum kesimi, AB üyeliğinin verdiği cesaretle, çözüm konusundaki hevesini kaybetmişti. Papadopulos, çözümsüzlükten rahatsızlık duymuyordu.
Şimdi Hristofyas, birçok Rum gibi, çözümsüzlüğün “taksim”i perçinleştirdiğini görüyor ve bundan kaygı duyuyor. İşte bu belki onu uzlaşmaya zorlayabilir; yani özendirici bir faktör (incentive) olabilir...
Türk tarafına gelince, açıkça KKTC’nin varlığını pekiştirmesi Türkleri 2004’te AB’ye girme hayali ile onayladıkları “birleşme” fikrinden bir hayli uzaklaştırmış bulunuyor. Bugün Türkler ancak eşitliği ve güvenliği sağlayacak olan bir birleşmeye razı olabilirler.
Bütün mesele temelde zıt görünen iki pozisyonun, tarafların istek veya kaygılarını karşılayacak bir uzlaşma formülünün bulunup bulunamayacağıdır...
Özay Şendir
Küfür çok ayıp, geçmişi yazmak yeter...
6 Haziran 2025
Abbas Güçlü
Yaşadığımız toprakların farkında mıyız?..
6 Haziran 2025
Zafer Şahin
Senin kısmetine Kent Lokantası düştü İstanbul
6 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Savaş tamtamları ile barış olur mu?
6 Haziran 2025
Mehmet Tez
Pink Floyd, Live in Pompeii: Woodstock’ın tam tersi
6 Haziran 2025