Ne Rusya’nın "nyet"i, ne Fransa’nın "non"u, ne de Almanya’nın "nein"ı, Başkan Bush’un kafasını değiştirmeye yetiyor! Tıpkı, New York’tan Sidney’e kadar dünyanın dört yanından yükselen "no" seslerinin - ve de TBMM’nin "hayır" kararının - hiçbir etkisi olmadığı gibi...
Bush’un son açıklaması, ABD’nin kim ne derse desin veya ne yaparsa yapsın, Irak’ı vurmaya kararlı olduğunu, bu kez daha da açık biçimde, ortaya koydu. Söylediklerinin anlamı şu: Saddam’ın silahsızlanma konusunda son yaptıklarının hiçbir değeri yok. ABD artık zaman kaybetmeyecek ve harekete geçecek. Güvenlik Konseyi’nin ne karar vereceği önemli değil. Varsın Fransa ve Rusya vetosunu kullansın. ABD’nin BM’nin desteğine ihtiyacı yok!..
***
BUSH’un söyledikleri, artık açıkça savaş işaretini veriyor. Ne zaman için? Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki hafta bu sorunun yanıtı daha net ortaya çıkacak. Yani BM Güvenlik Konseyi’nde dananın kuyruğu birkaç gün içinde kopacak gibi görünüyor.
Savaş çıktıktan sonra son günlerde oluşan Fransa - Almanya - Rusya ekseni ABD’ye göz yumar veya ona yaklaşır mı, yoksa ona karşı çıkmaya devam mı eder? Asıl önemli olan budur. Eğer bu eksen sağlam durur ve ona bazı yeni katılmalar da olursa, (Çin gibi), dünya yeniden soğuk savaş yıllarında olduğu gibi, bir "bloklaşma"ya gidebilir.
Kuşkusuz bu tehlikeli bir "gidiş" olur. Bir yandan ABD ve İngiltere’nin başını çektiği cephe (ki buna özellikle bazı Doğu Avrupa ülkeleri de dahil olmak eğiliminde), diğer yandan da Fransa - Almanya - Rusya eksenindeki blok karşı karşıya gelirlerse, gerçekten dünyadaki güç dengeleri yeniden altüst olacak, sürtüşmeler ve gerginlikler çıkacaktır.
Böyle bir durum, "Saddam tehdidi"nden de daha az tehlikeli olmasa gerek...
***
DÜNYANIN bu şekilde iki bloka ayrılması, Türkiye’nin Irak meselesindeki duruşunu daha da zorlaştırır. Türkiye’nin "tezkere sorunu"na getireceği çözüm, böyle bir bloklaşma olduğu takdirde, bundan sonraki yerini ve rolünü de belirleyecektir.
TBMM’nin tezkereye "hayır" demesi, Fransa - Almanya eksenini ve onun etrafındakileri (Rusya dahil) sevindirmiştir. Nitekim bu ülkelerin liderleri - ve basını - Türkiye’nin ABD karşısında gösterdiği cesareti övmüşlerdir. Bunu bazı analistler (özellikle Fransa’da), "Türkiye’nin Avrupa’ya yaklaşması" şeklinde yorumlamışlardır.
Tabii önümüzdeki günlerde ABD Irak’ı vuracaksa (ki şimdi daha da olası görünüyor) ve eğer Türkiye ABD’ye "kuzey cephesi" konusunda bir şekilde aktif destek verecekse (ki bu da ihtimal dışı değil) Fransa - Almanya - Rusya grubu, herhalde fikir değiştirecektir. Bu eksendeki bir ülkenin diplomatı dün bize şöyle dedi: "ABD ile bu savaşta angaje olursanız, Avrupa’dan uzaklaşmış olursunuz. Bu da sizin AB üyelik davanız için iyi olmaz..."
Ne var ki, bu diplomatın da kabul ettiği gibi, ABD’ye meydan okumak ve üçlü eksene kaymak da AB’nin veya Avrupa’nın Türkiye’ye mali, askeri, siyasi tam destek vereceğini de garantilemez. Kaldı ki, Avrupa veya AB derken (o da kendi içinde bölündüğüne göre) hangi kesimi kastediyoruz?
Ama her halükarda, Türkiye Irak’la ilgili hassas kararları alırken şu sırada oluşmakta olan siyasi güç dengelerini de dikkate almak durumundadır.