Sami KOHEN
İLK bakışta, telaşın nedenini anlamak zor.
Türkiye gibi güçlü bir devlet, Güney Kıbrıs'ın birkaç Rus füzesi almasından neden bu kadar kaygı duysun? S- 300'ler kısa menzilli savunma silahıdır. Üstelik Ağustos 1998'de konuşlandırılacak. Türkiye bunlara kendi güvenliği için neden bir tehdit olarak baksın? Bu birkaç füzenin bölgede askeri dengeyi değiştirmesinden neden korksun? Şimdiden neden bir dizi askeri önlem alsın ve bunu adeta bir savaş nedeni saysın?..
Hükümet ve Genelkurmay çevrelerinin bu sorulara verdiği karşılık şöyle:
1) S - 300'ler, bir tadilatla orta menzilli taarruz silahına dönüştürülebilir. O zaman Türkiye'nin güney, hatta orta kesimi bu füzelerin menzili içine girebilir.
2) Resmi beyanlarda Rusya'nın bu füzeleri Ağustos 1998'de teslim edeceği söyleniyorsa da, buna güvenmek zor. Füzeler, parça parça daha önce de Güney Kıbrıs'a ulaşabilir ve de konuşlandırılabilir.
3) Türkiye şimdiden uyarıda bulunmaz ve gerekli önlemleri almazsa, ilerde kötü bir sürprizle karşılaşabilir. Bu sözlerin ve önlemlerin esas amacı kriz veya savaş çıkartmak değil, caydırıcı bir etki yaratmaktır...
* * *
ANKARA'nın füze konusuna neden bu kadar kaygı ile baktığını izah eden iki husus daha var ki, bunu yetkililer yüksek sesle değil, ama söz arasında açıklıyorlar.
* Birincisi, "tehdit"in Kıbrıs'ı aşan boyutudur.
Doğrusu "minik" Güney Kıbrıs'ın birkaç füze almasının bölgedeki askeri dengeyi "dev" Türkiye'nin aleyhinde değiştireceği düşünülemez. Olsa olsa, Türkiye'nin Güney Kıbrıs karşısındaki ezici üstünlüğü birazcık etkilenir, o kadar...
Ankara'nın kaygısı, bu füze alımının "Yunan savunma doktrini"nin bir parçası sayılmasından kaynaklanıyor. Yunanistan'ın Güney Kıbrıs'ta kurmakta olduğu hava ve deniz üslerinin güvenliğini bu silahlarla sağlamış olacak.
Yani sonuçta, Türkiye ile Yunanistan arasındaki askeri denge - özellikle Akdeniz bölgesinde -
bozulacak. Ege'de silahlanmış Yunan adalarının Türkiye'nin burnunun dibinde oluşturduğu tehlikeye ilaveten bu kez Güney'den de bir tehdit gelmiş olacak...
* İkinci noktaya gelince,
Ankara'nın kanısınca Yunan - Kıbrıs Rum ikilisinin amacı S - 300'leri bir pazarlık kozu olarak kullanmak, yani "biz füzeleri konuşlandırmaktan vazgeçeriz, ama siz de askerlerinizi çekin" demektir. Ankara'ya gelen duyumlar, Batı'nın böyle bir "takas"ı arzuladığı yönündedir. Oysa Türkiye adadaki askeri varlığı üzerinde bir çözüme varılmadan herhangi bir değişiklik yapmak niyetinde değildir...
* * *
DAHA önceki bir yazımızda belirttiğimiz gibi, bugün ayrı bir anlaşmazlık olarak ortaya çıkan füze sorununun kökeninde, Kıbrıs meselesinin temel unsurları yatıyor.
Füze krizi, bu temel uyuşmazlığın - ve çözümsüzlüğün - bir yan ürünüdür.
Kuşkusuz çözüm yolunda bir ilerleme olsa, taraflar arasında güven kurulabilse, bu kriz de ortadan kalkar.
Ama böyle bir ilerleme yok ortada.
O halde, durumu daha da vahimleştirebilecek olan füze krizini ivedilikle kontrol altına almak gerek. Ne var ki, bu da çok zor görünüyor.
Çünkü, mesele sadece Kıbrıs'ın sınırları içinde kalmıyor ve "Türkiye ile Yunanistan arasındaki denge" boyutuna ulaşıyor.
Bu noktadan hareket edilince, füze krizinin sadece Kıbrıs'ı değil, Türk - Yunan ilişkilerini ilgilendiren - ve etkileyen - bir mesele haline geldiği sonucu ortaya çıkıyor. Dolayısı ile, bu sorunun, Türkiye ile Yunanistan arasında ciddi olarak ele alınması ve ABD başta olmak üzere Batı'nın da bunun süratle çözümüne yardımcı olması gerekiyor. BM Genel Kurulu vesilesiyle bütün ilgili tarafların şu sırada New York'ta bulunması, böyle bir girişim için iyi bir fırsat olabilir...
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr