Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       KOSOVA'daki olaylar, her hali ile Bosna'da yaşananlara benzemeye başladı. Sırpların şimdi Kosova'da yaptıkları, düpedüz "etnik temizlik" boyutunu alıyor. Sırplar kasaba ve köyleri yaktıkça, Arnavutlar kaçıyor. İki yüz bin Arnavut mültecisi sığınacak yer dahi bulamıyor. Sırplar gözdağı vermek için sivil halka gaddarca saldırıyor, ölüleri çöp çukurlarına atıyor...
Bu dram karşısında "uluslararası camia" - Bosna faciasının başında olduğu gibi - seyirci kalıyor. Gerçi dünya liderleri bol bol laf ediyor, Miloseviç'i uyarıyor, çatışmaların durması için diplomatik yolları zorluyor. Bu arada NATO da gerekirse müdahale edileceğini bildiriyor, çeşitli planlar hazırlıyor.
Ancak bu önlemlerin hiçbiri, Sırpları yola getirmeye yetmiyor. Tıpkı Bosna'da görüldüğü gibi, Kosova'da da lafta kalan uyarıların ve diplomatik girişimlerin Sırp saldırılarını durdurmayacağı apaçık.
Kosova'daki tehlike çanları, artık "harekete geçme" zamanının geldiğini gösteriyor. En etkin hareket de açıkçası NATO'dan beklenir. Bosna'da olduğu gibi Kosova'da da kanın akmasını durdurabilecek tek güç NATO...
* * *
DOĞRUSUNU söylemek gerekirse, Türkiye de Kosova'daki duruma "seyirci" kalanlardan...
Gerçi zaman zaman Türk yetkilileri bazı diplomatik girişimlerde bulundu, bazı mesajlar gönderdi. Ama açıkçası bunlar da laftan ibaret kalıyor.
Bunun dışında Ankara ne yapabilir? Aslında Türkiye'nin (daha önce Bosna olayında olduğu gibi) tek başına "eylem"e geçmesi söz konusu olamaz. Türkiye'nin yapacağı şey, gene diplomatik alanda bazı girişimlerde bulunmaktır.
Örneğin Türkiye şimdi, Balkan İşbirliği Süreci'nin dönem başkanı. Yugoslavya'nın da içinde bulunduğu bu topluluk, Zirve toplantısını Ekim ayında Antalya'da yapacak. Tabii sorunun masaya yatırılması için 2 ay beklenecek bir hal yok. Türk hükümeti, dönem başkanı olarak, Sırp saldırılarının durması için, topluluğun diğer üyelerini devreye sokarak inisiyatifi ele alabilir. Miloseviç'e baskının öncelikle Balkan ülkelerinden gelmesi önemli bir etken olabilir.
Türkiye, NATO içinde de sesini duyurarak, ittifakın işi zamana bırakmaması ve ne yapacaksa, bunu bir an önce yapması için bir kampanya başlatabilir. Ankara da şimdiye kadar müttefikleri gibi Kosova meselesinin barışçı yollardan halledilmesini ve dolayısı ile her türlü şiddetin sona ermesini istemiştir. Bugün Kosova'da olayların aldığı dramatik ve çok tehlikeli boyutlar, "acil eylem"i - yani NATO'nun aktif müdahalesini - zorunlu kılıyor. Ankara'nın şimdi girişimlerinde savunması gereken görüş bu olmalıdır.
* * *
ASLINDA Türkiye'nin Kosova politikası şimdiye kadar genel dış politikasının temel parametrelerinin çerçevesinde olmuştur. Yani Ankara, Yugoslavya'nın toprak bütünlüğü kriterini benimsemekle beraber (bu benzer sorunlarla karşılaşan diğer ülkeler için de savunulan bir ilkedir) Kosova'ya geniş bir özerklik verilmesini, hatta bu Arnavut bölgesinin Yugoslavya Federasyonu içinde Sırbistan ve Karadağ gibi, federe cumhuriyet statüsüne kavuşmasını istiyor.
Doğrusu Kosova'daki kanlı olaylardan sonra, Arnavutların Yugoslavya'dan ayrılmak - yani bağımsızlık - dışında bir çözüme yanaşmaları şimdi daha da zorlaşmış görünüyor. Herhalde Miloseviç 2 - 3 ay önce İbrahim Rugova'ya böyle bir uzlaşma için elini uzatsaydı, bugünkü noktaya gelinmeyebilirdi.
Şimdi Kosova sorununun hallini, geniş özerklik ile bağımsızlık arasında bir orta yerde aramak gerekiyor. Bu da, Arnavut bölgesinin, Yugoslavya'nın içinde, bir federe cumhuriyet olması ile mümkün olabilir. Bunun dışındaki çözüm şekilleri, en azından pratik anlamda, bugün gerçekleşme şansına sahip değildir.
Tabii bu, daha ilerde tartışılacak bir konudur. Şimdi ivedilikle yapılacak iş, saldırıların, çatışmaların durdurulmasıdır. Bu da artık lafla değil, aksiyon ile sağlanabilir...




Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr