Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kıbrıs'la ilgili görüşme umutları kaybolmaya yüz tuttuğunda, "en kötü olasılık" senaryolarından söz edilir. Öyle görünüyor ki, şimdi de böyle bir noktaya geliyoruz.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın önerdiği 12 Eylül New York randevusu gerçekleşmezse ne olur? Müzakereler başlamaz ve uzlaşma şansı tamamen ortadan kalkarsa, bundan kim kazançlı, kim zararlı çıkar?
Taraflar bu ve buna benzer sorular üzerinde kafa yorarken en kötü olasılık senaryolarında dahi, kendilerine göre bazı avantajlar görüyorlar veya kendi kamuoylarına bunu böyle göstermeye çalışıyorlar.
Rumlar, hiçbir anlaşma olmayacaksa dahi, "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında AB'ye girebileceklerini, bugünkü statülerini, refahlarını ve dış ilişkilerini rahatça sürdürebileceklerini düşünüyorlar...
Türk tarafına göre ise, çözüm bulunamazsa, Rum kesimi AB'ye girerse, adanın bölünmüşlüğü tescil edilmiş olur, o zaman da KKTC Türkiye ile tam bütünleşir, artık Kıbrıs diye bir sorun da kalmaz...
* * *
BU argümanlar, çözüm olanaklarının tamamen yok olması halinde, meydana gelebilecek "kötü olasılıklar"ın ciddi şekilde düşünülmesini engellememelidir.
Türk tarafını olumsuz etkileyecek başlıca olası sonuçlara bakalım:
ABD, AB, BM dahil uluslararası camianın gözünde çözümsüzlüğün sorumlusu Türk tarafıdır. Bunda dengesizlik ve haksızlık olabilir; ama gerçek bu. Bu hava giderek yaygınlaşıyor. Türkiye bu nedenle herkesle takışacak mı?
AB'nin Kıbrıs'ı (Rum kesimi) üye olarak kabul etmesi olasılığı çok kuvvetli. Bu takdirde Ankara'nın "misilleme"de bulunması (KKTC ile bütünleşme, AB ile ilişkileri askıya alma gibi) Türkiye ile AB arasındaki bağları koparacaktır. Bunu sadece Birlik ile değil, onu oluşturan Avrupa ülkeleri ile ilişkiler açısından da değerlendirmeli...
Bunlara daha eklenebilecek birçok olasılık var. Örneğin birçok Kıbrıslı Türk işin bu noktaya gelmesi halinde, Rum pasaportuna talep ve göç gibi durumların önlenemeyeceğini açıkça söylüyor.
* * *
DENİLEBİLİR ki, Türk tarafı çıkarlarına ters düşen herhangi bir çözüme boyun eğmektense, bütün bu riskleri göze almayı yeğleyecektir.
Kuşkusuz, Türk tarafında hiç kimse, ille anlaşma olsun diye temel pozisyonlarından ve isteklerinden vazgeçmesine razı olmaz. Ancak, meseleye daha geniş açıdan bakıp Türk tarafının uzun vadeli stratejilerini dikkate almak ve Kıbrıs'la ilgili temaslarda sadece taktik mülahazaları düşünmemek gerekiyor.
Uluslararası uyuşmazlıklarda arzu edilenin tümünü kazanmak mümkün değil. Çözümün gerekliliğine inanılıyorsa, "karşılıklı kazanma" ("win - win") ortamı yaratmak gerek. Bu, "karşılıklı kaybetme" durumundan daha iyidir...