Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Meclis'teki tartışmalarda son günlerde gerek siyasi çevrelerde, gerekse kamuoyunda sık sık ortaya atılan karşıt görüşleri bir kez daha duyacağız.İlginçtir, Türkiye son yıllarda Bosna'dan Somali'ye, Kosova'dan Afganistan'a kadar birçok ülkeye asker gönderdi; ama o olaylar bu kadar hararetli tartışmalara ve görüş ayrılıklarına konu olmadı.İlk bakışta Lübnan'a asker göndermenin lehindeki ve aleyhindeki tezlerde, doğru veya haklı noktalar bulmak mümkün. Bu bakımdan zor bir tercih bu.Ancak önemli olan, savunulan argümanların, duygusal ya da siyasal amaçlı olmaması, sağlıklı bilgiye ve akılcı değerlendirmelere dayanmasıdır... Evet, konunun enine boyuna tartışılmasında çok yarar vardır. Ancak, sloganlarla ve kalıplaşmış ifadelerle bir yere varılamaz... GÜNLERDEN beri tartışılan "Lübnan'a Türk askeri gitsin mi, gitmesin mi" konusunda hükümet dün kesin kararını verdi. Şimdi Bakanlar Kurulu'nun, BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararı çerçevesinde Lübnan'a asker gönderilmesi lehindeki tavrı TBMM'de tartışılacak ve nihai karar birkaç gün içerisinde orada alınacak. Son yapılan tartışmalarda sıkça duyulan görüşlerden biri, BM'nin 1701 sayılı kararının ve o çerçevede Lübnan'a "sayıca ve yetkice genişletilmiş bir Barış Gücü"nün gönderilmesinin, ABD başta olmak üzere Batı'nın bir tertibi olduğu ve onun çıkarlarına hizmet edeceğidir.Nitekim bunu açıkça, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'ni gerçekleştirmek veya İsrail'in Lübnan'ı işgal etmek ve Hizbullah'ı saf dışı etmek gibi niyetlerine bağlayanlar oldu. Bu noktadan hareket edenler, Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesinin, başkalarının çıkarlarına hizmet etmek olacağını, dolayısıyla Türkiye'nin bundan uzak kalması gerektiğini savundular.Gerçekte Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararı, öncelikle çatışmaların durdurulmasını ve Lübnan merkezi hükümetinin, otoritesini güney bölgesinde de kurmasını öngörüyor ve 15 bin kişilik "genişletilmiş" UNIFIL'in buna destek olmasını istiyor. Bu plan Güvenlik Konseyi'nin tüm üyelerinin, ayrıca Genel Sekreter Kofi Annan'ın tam onayını sağlamıştır. Bunu isteyenlerin başında da bizzat Lübnan hükümeti geliyor. Ayrıca Hizbullah da buna desteğini beyan etmiştir.Bu bakımdan, Türkiye'nin aslında tüm ilgili tarafların talep etmiş olduğu askeri katkısını sırf "başkalarının çıkarları"na hizmet edeceğini düşünmek yanlış. Türkiye, tercihlerini siyasal gerçeklere ve stratejik çıkarlarına göre belirleyecektir... İşin doğrusu Son tartışmalarda Türkiye'nin kendi iç güvenlik sorunları dururken, başka ülkelerin sorunlarıyla uğraşmanın boş bir çaba olacağı öne sürüldü.Bu da pek mantıklı bir argüman değil. Türkiye diğer ülkelere asker gönderirken de aynı iç sorunları vardı. Kaldı ki, Türk ordusu bölgedeki bir başka ülkeye ufak bir birlik göndermekle, gücünden bir şey kaybedecek değil.Gönderilecek birliğin Lübnan'da ciddi bir çatışma ortamı içine gireceği görüşü de ilk bakışta akla yakın görünebilir. Ne var ki, Ankara bu birliğe çarpışmak veya çatışmaya girmek gibi bir görev verilmeyeceği garantisini almaya çalışıyor (Annan ile haftaya bu konu tekrar görüşülecek)... Tabii ki, Lübnan'da haftalar sonra neler olabileceğini kestirmek zor. Elbet bir risk payı var. En azından asker gönderilen diğer ülkelerde alınan risk gibi...Ama Türkiye, burnunun dibindeki bir yerde kendini "yok" sayarak, meydanı başkalarına bırakıp bir varlık göstermemekle ne kazanır, ne kaybeder, işte bunu da iyice değerlendirmek lazım... skohen@milliyet.com.tr Risk yok değil