Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kıbrıs muhabirimiz Sefa Karahasan bir ilki başararak Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas’ın, Başkanlık Sarayı’nın kapılarını bir Türk gazetesine açmasını sağladı.
Hristofyas dünkü “Milliyet”te yayımlanan söyleşide, Kıbrıs sorununa ilişkin bilinen görüşlerinin yanı sıra, bazı yeni mesajlar da verdi.
En önemli mesaj, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile buluşmak için yaptığı çağrıdır. Rum lideri şaka yolu ile, bu buluşmanın İstanbul’da birlikte balık yiyebilecekleri Boğaz’da gerçekleşebileceğini söyledi. Ancak daha ciddi olarak da, böyle bir görüşmenin gerçekleşmesi için Türkiye’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıması şartını ortaya koymadığını” da belirtti. Kıbrıs Rum tarafının öteden beri Kıbrıs sorununun çözümü için Türkiye ile direkt görüşmek istediği biliniyor. Hristofyas bu görüşmenin gayri resmi olarak da yapılabileceğini söylüyor ve böylece ilk temas için farklı bir zemin öneriyor.
Ankara şimdiye kadar Rum lideriyle direkt temastan kaçınmıştır. Bunun nedeni, resmi bir temasın Kıbrıs Rum devletinin tanınması anlamını taşıyacağıdır. Oysa Türkiye Rum kesimini ve yönetimini “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak kabul etmiyor. Buna karşılık KKTC’yi tanıyor.
Bu nedenle Ankara şimdiye kadar Kıbrıs müzakerelerinin adadaki iki tarafın liderleri arasında yapılmasında ısrar etmiştir.
* * *
Bu formatı korumakla beraber, bir Türk liderinin, gayri resmi olarak da olsa, bir Kıbrıs Rum lideriyle oturup konuşması neden mümkün olmasın?
Doğru, bu yıllardan beri sürdürülen tavırda bir değişiklik anlamını taşır. Ama sonuç vermeyen bu tavırda gösterilecek bir esneklik yeni bir umut kapısı açabilir.
Uluslararası anlaşmazlıklarda birbirlerini resmen tanımayan ülkelerin çeşitli kanallardan temas kurarak sorunlarını hallettikleri çok görülmüştür.
Bu bakımdan Türk hükümetinin daha gerçekçi ve pragmatik bir yaklaşımla, Kıbrıs Rum liderliği ile -gayri resmi ve bir üçüncü ülkede de olsa- temas olanağını değerlendirmesinde yarar vardır.

Haberin Devamı

Tek mi, çift mi?
Oy pusulalarının birinde tek bir el, diğerinde birbirine kenetlenmiş iki el var. Birincisi bağımsızlığın, diğeri birliğin sembolü.
Güney Sudan’da yarın 4 milyon seçmen bu iki pusuladan birini seçerek, ülkenin siyasi geleceğini belirleyecekler.
Sonuçta Sudan devleti ya bölünecek ve Güney kesimi bağımsız olacak veya eskisi gibi tek bir ulus-devlet olarak varlığını sürdürecek.
Bütün işaretler, güneydeki halkın büyük kısmının bağımsızlık istediğini gösteriyor.
Eğer referandum sakin ve düzenli geçerse, Afrika’da ilk kez “sandık yolu ile bir bölünme” gerçekleşmiş olacak.
Sudan gibi bağımsızlığa kavuştuğu günden beri etnik ve dinsel gruplar arasında (2 milyon insanın ölümüne yol açan) kanlı çatışmaların ve katliamların cereyan ettiği bir ülkede, bir hafta sürmesi beklenen oy verme süreci barış içinde gerçekleşebilecek mi?
Bu konuda umutları artıran en önemli gelişme, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir’in bizzat güneye giderek halka “karar sizin, ayrılırsanız üzülürüm, ama sizi zorla tutamayız” şeklinde bir mesaj vermesidir. Darfur katliamının sorumlusu sayılan El Beşir’in bu beklenmedik tavrı, gerçekten herkesi şaşırtmıştır.
Anlaşılan, Sudan lideri güneydeki referanduma karşı çıktığı takdirde bir iç savaşın önlenemeyeceğini sezmiştir. Buna karşılık gerçekçi davranırsa zengin petrol kaynaklarına sahip olan güney ile sıkı ekonomik ve siyasal bağlar kurabilecektir.
Sudan Türkiye’nin son zamanlarda yakından ilgilendiği bir ülke. Ankara Sudan’ın hep toprak bütünlüğünü ve birliğini savundu. Ama şimdi bu referandum ile ülkenin ikiye ayrılması kaçınılmaz görünüyor.
Bundan sonra önemli olan ayrılan iki kesimin sıkı bağlarla barış içinde yaşamasıdır. Türk diplomasisi belki bu yönde bir katkıda bulunabilir.