Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami KOHEN

FAZLA gerilere gitmeye gerek yok: Altı ay önceki havayı hatırlayalım.
Mart ayının başında Şansölye Kohl, Brüksel'de Hırıstiyan Demokrat Partiler Konferansı'nda, kültür - medeniyet farklarını öne sürerek, Türkiye'nin AB'ye tam üye olamayacağını söylüyor... Mart'ın sonunda, Erbakan'ın "Kinkel, Ankara'da önüne bakmak zorunda kalacak" sözüne karşılık Alman Dışişleri Bakanı "biz başımızı eğmeyiz" diye sert yanıt veriyor...
Ve bunun ardından, Ankara ile Bonn arasında buz gibi bir hava esiyor.
Şimdi ise Başbakan Mesut Yılmaz'ın Bonn'da Kohl ile görüşmesinden sonra hava ısınmaya ve buzlar erimeye yüztutuyor.
Alman Şansölyesi Yılmaz'a, Türkiye'nin "Avrupa kimliğini ve AB'ye müstakbel tam üyeliğini" desteklediğini söylüyor. Dışişleri Bakanı Kinkel "Türkiye treni Avrupa rayındadır" diyor...
Bu önemli değişiklik, Türk resmi çevrelerinde büyük sevinç yaratıyor. Başbakan heyecanla, "artık 11'lerin dışında kalmamız söz konusu olamaz" deyip, AB'nin Aralık zirvesinden, Türkiye'yi de diğer adayların arasına alma kararının çıkacağı tahmininde bulunuyor...
* * *
İKİ soru: Birincisi, nasıl oluyor da hava 6 ay içerisinde böyle değişiverdi? İkincisi, AB üyeliği, daha doğrusu 11'lerin arasında yer almak artık cepte keklik mi?
Ankara ile Bonn arasında şimdi daha iyi bir anlayışın belirlenmesinde, iki tarafın da sergilediği tavır değişikliğinin rolü var.
Türkiye açısından başlıca faktörler:
1)
Refahyol döneminde (gerek Erbakan'ın gerekse Çiller'in sözleri ve davranışları nedeniyle) bir soğukluk başlamıştı. Yeni hükümetin başında Yılmaz'ın bulunması, güvenin yeniden kurulmasına yol açtı.
2) Yılmaz, AB ile ilişkileri daha gerçekçi bir zemine oturtan yeni bir strateji belirledi.
Buna göre, Türkiye, AB'nin "genişleme süreci"nin başlangıcında, diğer 11 adayla beraber olmak istiyor; ama üyeliğin gerçekleşmesini bir takvime bağlamıyor. İnsan hakları ve diğer alanlarda AB kriterlerine uyma taahhüdünde bulunuyor. Özellikle Almanya'yı yakından ilgilendiren serbest dolaşım konusunda şimdiden ısrar etmekten vazgeçiyor ve bunu ilerde görüşülmek üzere bir kenara bırakıyor.
Almanya açısından da değişikliğin başlıca iki nedeni var:
1)
Kohl'ün mahut demeci ve tavrı, sert eleştirilere yol açtı. Sadece Türkiye'den değil, AB'den de ters yankılar geldi. Bonn'un AB içinde tek engel olarak görünmesi ve bir nevi yalnızlığa düşmesi, Kohl hükümetini politikasını yeniden gözden geçirmeye sevketti.
2) Kohl'ün şahsen sempati duyduğu Yılmaz'ın iktidarda bulunması, yeni Türk hükümetinin AB konusunda daha gerçekçi bir tavır ortaya koyması, Bonn'u rahatlattı.
Almanya böylece, diğer AB ortaklarının pozisyonuna katılmakta artık bir sakınca görmüyor. Şimdi o da, Türkiye'ye "tam üyelik perspektifi"ni vermeyi kabul ediyor. Tabii, bunun "müstakbel" sözcüğü ile ifade edilen "uzun vadede" gerçekleşmesi ve bu arada Türkiye'nin birtakım kriterlere uyması şartı ile...
* * *
EVET, Almanya artık bir engel sayılmayabilir. Yeniden kurulan dostluk havası içinde Türkiye'ye destek de olabilir.
Bu gelişmeyi, "11 artı 1" formülünün gerçekleşmesi veya Türkiye'nin "12'nci aday" olması için bir garanti sayabilir miyiz?
Bence, Bonn'daki "iyi" sonuca bakıp, şimdiden aşırı bir "iyimserliğe" kapılmamalı.
Kohl ile Yılmaz, Kasım'da tekrar buluşacaklar. Bu olumlu bir adım. Ama Almanlar o zamana kadar, Türkiye'nin de insan haklarından Kıbrıs'a kadar, çeşitli alanlarda "bir şeyler yapmasını" bekliyorlar.
Ayrıca unutmamak gerekir ki AB'de "Yunan engeli" potansiyel bir tehlike olarak kalıyor.
Bu yüzden Türkiye'nin, 11'lere dahil edilme şansları konusunda - şimdilik - daha ihtiyatlı davramakta yarar var.
Bununla beraber, Almanya'nın "engel"den "destek" pozisyonuna geçmesi, çok önemli ve umut vericidir...

Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr