Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       YUNANİSTAN zaman zaman sert çıkışlar yaparken, neye güveniyor?
Örneğin, geçen hafta Güney Kıbrıs'taki Andreas Papandreu Hava Üssü'nü, 4 adet F - 16 göndererek ilk kez harekete geçirmesi olayını ele alalım. Veya, Başbakan Simitis'in, Yunanistan'ın AB'de Türkiye'ye karşı engelini kaldırmasını telefonla isteyen Başkan Clinton'a "olmaz" demesini anımsayalım.
Atina bu ve buna benzer hallerde, meydan okuyan bir tavır sergileme cüretini nasıl gösterebiliyor? Bu cesareti nereden alıyor?
Yunanistan'ın, dünkü yazımızda izah ettiğimiz stratejik hedeflere ulaşma çabalarında, "yüksek risk"i (açıkçası Türkiye ile bir çatışmayı dahi) göze alması, sahip olduğuna inandığı bazı avantajlardan kaynaklanıyor.
* * *
NEDİN bu avantajlar?
1) AB üyeliği. Atina, AB'nin içinde olma avantajını, topluluğun dışında kalan Türkiye'ye karşı her vesile ile kullanıyor. "Avrupa'nın bir parçası" olmak, ona (belki de imkanlarının ötesinde) cesaret veriyor. Yunanlıların bazı şımarıklıkları veya provokasyonları AB üyelerini rahatsız etmiyor değil. Ama kararların oybirliği ile alındığı, vetonun etkin bir silah oluşturduğu AB'de, bu rahatsızlığı duyan ülkelerin de eli mahkum! Yunanistan kimseyi dinlemiyor, Türkiye'nin yalnız adaylığını değil, hakkı olan mali desteğini dahi bloke edebiliyor. Ege'de veya Kıbrıs'ta izlediği gerilim politikasını da aynı cesaretle sürdürüyor ve "nasıl olsa Avrupa bir çatışma halinde Türkiye'yi değil, Yunanistan'ı haklı görür" düşüncesi ile hareket ediyor...
2) Yunan lobisi. Başta ABD olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerinde etkin olan Yunan lobisi, Atina'nın öteden beri dayandığı bir güçtür. Gerçi şu sırada Clinton Yönetimi, Simitis hükümetinin davranışlarını eleştiriyor, onu daha uzlaşıcı davranmaya çağırıyor; ama Atina gene bildiğini okuyor. Ona bu cesareti veren, lobi sayesinde Amerikan kamuoyunda sahip olduğu etkinlik ve Türkiye karşısında imaj üstünlüğüdür...
3) Ortak düşmanlar. Atina Türkiye'ye karşı stratejisinde, "düşmanımın düşmanı, dostumdur" ilkesine göre hareket ederek, duruma göre kah PKK, kah Suriye, kah Ermenistan ile işbirliği yapıyor, karşılıklı destek alışverişi yapıyor. Bu stratejinin amacı da belli: Türkiye'yi birkaç cephede birden meşgul etmek, onu çevrelemek ve zayıflatmak...
4) Uluslararası konjonktür. Yunanistan BM'den Avrupa Konseyi'ne kadar çeşitli uluslararası forumlarda, kendi argümanları lehinde sağladığı desteğe de güveniyor. Güney Kıbrıs yönetimi de bu tür uluslararası kuruluşlarda aynı doğrultuda oldukça faal. Açıkçası, Yunan - Rum ikilisinin işlediği "toprak bütünlüğü", "yabancı işgali", "silahsızlanma" gibi temalar, çoğu ülkenin kulağına hoş geliyor. Bunun son örneği, Klerides yönetiminin, BM nezdindeki girişimi: "S - 300'lerden vazgeçme karşılığında, adada dengeli silahsızlanma" - yani, Türk kuvvetlerinin geri çekilmesi...
Atina'nın Türkiye'ye karşı zaman zaman meydan okuma ve gerilim stratejisini uygularken, dayandığı ve güvendiği başlıca faktörler işte bunlar...
* * *
YUNANİSTAN, bu güven ve cesaretle sert çıkışlar yaparken (geçen hafta yaptığı gibi) Türkiye ile çatışma riskinin yüksek olduğunu bilmiyor mu?
Bilmemesi mümkün değil. Ancak hesabını yaparken, bu rizikoyu - sonunda gerekirse geri adım atma pahasına - atlatabileceğini de düşünüyor. Nitekim böyle bir tehlike 1996'da Kardak krizinde, 1987'de de "Hora" olayında - son dakikada - atlatılabilmişti.
Atina böyle hallerde çark etme yeteneğine sahip! Ancak, "hesaplı risk" oyunu her zaman kazasız belasız sonuçlanmayabilir. 1974 Kıbrıs Harekatı bunun canlı bir örneği...
Yunan stratejistlerinin, Ege'de ve Kıbrıs'ta girişecekleri "çıkışlar"ın Türkiye'nin misillemesine yol açacağını da bilmemesi mümkün değil. Geçen haftaki olay da bunu bir kez daha hatırlatmış olmalı... Ne var ki, Atina'nın ve Ankara'nın izlediği politika, bir "karşılıklı misilleme" dizisine yol açıyor ve bu da, sık sık kriz yarattığı gibi, sorunların temeline inip çözüm arama yollarını tıkıyor.
DENİZ Kuvvetleri eski Komutanı Güven Erkaya'nın geçen pazar, Nilgün Cerrahoğlu'na verdiği demecin şu bölümü çok doğru ve düşündürücü: "Biz, Yunanistan'ı nasıl değerlendiriyorsak, o da bizi öyle değerlendiriyor... Biz onlara nasıl mütecavizsiniz diyorsak, onlar da bizim için aynı şeyi söylüyor. İki ülke arasında çatışma riskini artırıyor bu. İki tarafın politikacılarına bu politikaları barışa ve gelecek nesillere yararlı olduğunu söyleyemem. Sorunlar diyalog kurulmakla çözülür"...



Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr